8 Eylül 2012 Cumartesi

Saçsız Star


    
       Transferin son gününde Galatasaray takımına katılan Cris'i görünce, futbolcular için imajın ne kadar önemli bir konu olduğunu tekrar gördüm. Cris'in yılardır uzamayan saçları aklıma geçmişte izlediğim "parlak" futbolcuları getirdi. Tabiki bu futbolcuların tek özellikleri sadece saçsız olmaları değil, dönemlerine damga vuran birer yıldız olmalarıydı.
     
      Kaleyi, Ömer Çatkıç'ın bir röportajında "Ben ona benzemiyorum, o bana benziyor." diyerek işaret ettiği Fransızların ünlü kalecisi  Fabien Barthez koruyor.
  
      Sağ bekte 2000'li yılların başında Avrupa'da Galatasaray'ın rakibi olmayı alışkanlık haline getiren  Deportivo'nun emektar futbolcusu Manuel Pablo var. Saçlarının hiç olmaması beni ta o zamanlarda sanki çok yaşlıymış gibi hissettirmişti. Fakat geçen hafta La Liga özetlerini ilerken onu yine gördüğümde yaşının henüz 36 olduğunu öğrendim.  Takımı küme düştüğünde takımını terk etmemesi kulübü için efsane olduğunu gösteriyor.  Tandem de Portakalların "Ayı" lakaplı efsanesi Jaap Stam ve Beşiktaş'ın 100. yıl şampiyonluğunda ilerlemiş yaşına rağmen büyük paya sahip olan Antonio Zago. Zago'nun defansta başarısını, hırsını ve sert futbolunu aslen İtalyan olmasına bağlamamız oldukça mümkün görünüyor. Sol bekte ise yolu bu coğrafyadan da geçen, lüle lüle saçları olsa bile dünyada her yüz futbolseverden doksanının gözü kapalı yazacağı bir isim var. Roberto Carlos.

      Orta sahanın ortasında Yüzüklerin Efendis'nin Kıymetli'sini hatırlatan suratıyla bir viking var. Daha çok Real Madrid'de hatırladığımız fakat asıl çıkışını kariyerinde iki kez uğradığı Everton'da yapan Thomas Gravesen. Yanında bence dünyanın en iyi futbolcusu olan, Zinedine Zidane. İster Dünya Kupası finali olsun, ister Şampiyonlar ligi finali olsun hiç kimsenin annesine sövemeyeceğini Materazzi üzerinde göstermesiyle ayrıca sevgimizi kazanmıştır Zizou. Başka bir ilginç özelliği de suratından bir şelale gibi suların, daha doğrusu terlerin dökülmesiydi.  Kanatların birinde bir Sırp olmasına rağmen , komşu ülke Yunanistan'da  13 yıl giydiği Olympiakos formasıyla ve kazandığı 12'si lig şampiyonluğu olmak üzere 16 kupayla efsane olan Predrag Djordevic. Orta sahanın bir başka kel yıldızı tanıdık bir isim. Sol kanatta hızla ilerlerken birden durup içeri girmesi, geçtiği rakibini bir kaç kez daha geçmeye çalışması hatta kendine çalım atma çabalarıda olmasaydı belki elit takımların birinde forma giyebilecek bir kapasiteye sahip olan bir Çukurova çocuğu, Hasan Şaş.


     Forvet ikilimizi uzun ve jöleli saçları ile meşhur İtalyanlardan seçtim. İlk isim faal futbol hayatını hala devam ettiren, kariyerinde İtalya şampiyonluğu, kupası, gol krallığı, Valencia ile Süper Kupa gibi başarılar olmasına rağmen efsane bir forvet olamayan  Marco Di Vaio. Yanında ise aklımda hep rakibi yerdeyken topu boş kaleye yuvarlamak yerine eline alan ve başkent derbilerinde tribünlere yaptığı faşist selamla futbolun sadece futbol olmadığını gösteren bir isim var. Paolo Di Canio.

    Bu isimler dışında yazılabilecek bir çok futbolcu olduğunun farkında olmakla birlikte, genelde izleyebildiklerimi seçmeye çalıştım. Bu isimlere baktıkça saç uzunluğu ile sahadaki performans arasında bir ters orantı olup olmadığını düşünmeden edemiyorum...
    
 

4 Eylül 2012 Salı

Yıllanmış Çilek

      Transfer döneminin son günleri Galatasaray için sıkıntılı gibi geçiyor görünse de aslında takım içinde birkaç zayıf noktadan birinin güçlendirilmesi ile sonuçlanması bu sıkıntılı durumun takım için hayırlı sonuçlanmasına neden oldu diyebiliriz. Konuyu biraz açalım...
      Transfer büyük ölçüde tamamlandıktan sonra Galatasaray'ın gündeminde iki transfer dedikodusu sürekli dillerde dolaştı.
        Sol bek ve Kaka...
     
       Kaka olayı taraftarı ikiye bölmüş durumdaydı. Kimileri çok büyük bir yıldız olduğunu, Avrupa sahnesinde Galatasaray'a değer katacağını aynı zamanda forma satışlarında da büyük bir artışa neden olacağını düşünüyordu. Kimileri ise yaşlı ve formsuz olduğunu ayrıca yıllık ücretiyle takım içi dengeleri bozacağını ve bu yüzden gereksiz bir transfer olacağını düşünüyordu.
   
      Her iki tarafın da görüşlerinde de haklılık payı var fakat asıl gerçek Galatasaray'ın sisteminin Kaka'ya uygun olmayışı ve orta sahanın defansif orta saha dışındaki tüm bölgelerinin alternatifli oluşuydu. Kaka bir kanat oyuncusu değil ve Melo-Selçuk ikilisinin ikisinden birinin yerinde de oynayamaz. Oynayabileceği yerlerde ise Hamit-Amrabat-Emre-Riera-Engin-Aydın gibi kalabalık ve yeterli bir kadro var.
   
       Gelelim Galatasaray'ın gerçek sorunlarına.

*KALECİ: Muslera'dan sonra kalede güven verecek bir kalecimiz yok. Hatta 3. kalecimizin ismini bilen kaç taraftar var o bile tartışılır. Muslera'nın başına olumsuz bir olay gelmesi durumunda ciddi problem yaşayacağız gibi duruyor.

*ÖN LİBERO: Muslera'daki durum Melo içinde geçerli, Şu anda takımda alternatif bakımından  en zayıf bölgelerin başında geliyor. Ön liberoda Ceyhun, Yekta gibi isimlerle oynanan hazırlık maçlarında o bölgede neler yaşandığını hep birlikte gördük.

*SOL BEK: Hakan Balta'nın kalp ritm grafiğini andıran performansı ve Çağlar'ın Anadolu takımı seviyesinden bir kurtulamaması sol bek bölgesininde mutlaka transfere ihtiyaç duyulacağını gösteriyor.

       Bu yazıda eksik bölgelerin en başına yazılabilecek yer stoperdi ki bir musubet yönetimi acele de olsa bir tedbir almaya mecbur bıraktı. Ujfalusi'nin yerine gelen Cris tecrübe olarak Ujfa'dan geri kalacak bir isim değil. Karnesine baktığımızda birçok şampiyonluk  ve takım kaptanlığı gibi büyük onurlar var. Bonservissiz gelmesi, bir diğer seçenek Kolo Toure'ye göre üçte biri fiyatına oynayacak olması , Afrika Kupası gibi bir sıkıntı olmaması ve takımda Tafo, Melo gibi vatandaşlarının bulunması artıları. Tek eksisi yaşı gibi görünsede bölgesi itibariyle bu durumu tolere edebilecek bir isim gibi görünüyor Cris.

     Ujfalusi eğer sakatlanmakta 5 gün geç kalsaydı Dany ve Semih'in yedeğinin Gökhan Zan olduğu aklıma geldikçe atalarımızın BİR MUSUBET BİN NASİHATTAN DAHA İYİDİR sözünün ne kadar doğru olduğunu tekrar görüyorum.