29 Ocak 2013 Salı

"HOŞT" Demenin Zamanı Geldi

               Yazıma başlamadan önce yaz aylarında Felipe Melo' nun Galatasaray'a bir an önce transfer edilmesini istediğimi ve takıma yeniden katıldığında oldukça mutlu olduğumu belirteyim. Fakat şimdiye kadar geçen zamanda Melo' nun sadece içerideki Manchester United maçında ve Elazığ'daki kurtardığı penaltıdan başka takıma herhangi bir katkısı olduğunu düşünmüyorum. Fakat bu yazımda Melo' nun performansı ile ilgili daha fazla birşeyden bahsetmeyeceğim. Çünkü Melo' nun hal ve hareketlerini performansı ne olursa olsun karşısında olunması gerektiğini düşünüyorum.


              Hafta sonunda yaşanan olay herhalde herkese Meireless' in yaptığı hareketi hatırlatmıştır. Fenerbahçe' nin  o süreçte futbolcu taraftarı olan tavırları gördüğümde yadırgamış ve etik değerlerin ön planda tutulması gerektiğini düşünmüştüm. Bunun üzerine GS yönetiminden Adnan Öztürk tam da benim duygularıma tercüman olan bir açıklama yaptı. Belki yaptığı açıklama bir kulüp yöneticisine göre oldukça dik olmasına rağmen gerçekten adil ve duyarlı davranmıştı. Gel gelelim gün geldi, aynı olay Galatasaray kulübünün de başına geldi ve şimdi işin lafta değil icraatla anlaşılacağı bir durum oluştu.


             Melo olayının ardından Fenerbahçe' nin açıklamasını okuduğumda belki de tüm Galatasaraylıların aklına gelip, söylemeye cesaret edemediği cümleleri okuyordum. Gerçekten yazıya tamamiyle katılıyordum. Açıkçası Fenerbahçe "Bize verdiğin ahlak dersini bakalım siz uygulayabilecek misiniz?" diyordu.Tam burada Fenerbahçe de etik davranamadı, onlarda futbolcularını korudu gibi eleştirilerin renktaş arkadaşlarım tarafından dile getirildiğini duyar gibi oluyorum. Fakat bence Galatasaray, belki de Fenerbahçe'nin yapamadığını yapıp hak edene, hatta defalarca hak edene cezasını kesmelidir.


           Türk futbolunda son zamanlarda yaşadığımız sıkıntılı olayların hepsinde kişilerden vazgeçip etik değerlere tutabilseydik belki de futbolumuz şimdi çok farklı yerlerde olabilirdi. Kısacası artık Galatasaray taraftarı nezdinde de kredisi dolmuş, ahlaki problemleri tam anlamıyla gün yüzüne çıkmış ve en önemlisi bir Türk delikanlısının suratına tükürme (tükürükler Full HD görüntülerde görülmese bile) gibi bir terbiyesizliği yapan PİTBULL' a artık hoşt demenin zamanı bence çoktan geldi...

          Kalın sağlıcakla...

               

28 Ocak 2013 Pazartesi

""Didier" , Biri Bakar, Kıyamet Ondan Kopar...

      Wesley Sneijder transferi ve ardından çıkan stopere yabancı takviyesi söylentilerinden sonra, Galatasaray'ın yabancı oyuncuları alırken daha dikkatli olması gerektiğinden bahsetmiştim. Bu görüşüme sadık kalmakla birlikte, Drogba transferine birde takımdaki mevcut forvet oyuncularının gözünden bakıp, olayın psikolojik boyutuna değinmek istiyorum.

      Mevcut forvetlerimiz Elmander, Burak ve Umut' u tek tek ele alalım. Elmander bu seneki performansı ile geçen senenin hayli uzağında. Fakat Elmander'i asıl değerli kılanın kaydettiği gol sayısı değil de Fatih Terim'in ısrarla üzerinde durduğu "defans ofansta başlar" felsefesini en iyi uygulayan futbolculardan biri olmasıydı. Gerçekten maçları izlediğimizde Elmander'in takım ataktayken bir forvet, savunmadayken de bir orta  saha gibi oynadığını açıkça görebiliyoruz. Zaten maç sonlarında koşu mesafelerine bakıldığında Elmander'in hep yukarılarda olması bunun en iyi göstergesi.

     Umut'a baktığımızda ise bu kadroda bu kadar sık rotasyona uğramasına rağmen attığı gol sayısının ve takıma yaptığı katkının oldukça fazla olduğunu söylemek mümkün. Hatta ligin hemen başında yönetimden ve taraftardan yükselen "bonservisi alınsın" tepkilerine ve ligde 11 gol atması Umut'un ne kadar başarılı olduğunun kanıtı.

     Gelelim takımın en sükse yapan, aslında hala bile çiçeği burnunda olan yeni forveti Burak Yılmaz'a. Düşünün. Öyle bir futbolcusunuz ki, bir takım sizi alabilmek için 5 milyon euro gibi bir rakamı gözden çıkarıyor, takımınızın lig mücadelelerinde 9 gol,  Avrupa mücadelelerinde ise 6 gol atıyor bir de UEFA tarafından grup maçlarının en değerli futbolcusu seçiliyorsunuz. Bunlar yetmezmiş gibi Avrupa'nın önde gelen kulüpleri sizi transfer etmek istiyor. Bunların hepsi sizi iyi hissetirmiş, kendinizi iyi bir futbolcuymuş gibi algılamaya başlamışken bir haber alıyorsunuz. Kulüp sizin yerinize, sizden daha iyi olduğunun kanıtı olarak bir sene önce sizin bu sene en iyi futbolcu seçildiğiniz platformda gösterdiği başarıları gösterilen bir futbolcuyu transfer ediyor.

      Yukarıda anlattıklarım empati yapabilmemiz için yeterli görünüyor. Olaya Drogba'nın alacağı parayı, göreceği ilgiyi vs. dahil etmiyorum. Sadece ilerde işini gayet iyi yapan bir ekip varken bu ekibin yeterince iyi olmadığı düşünülerek gruba yeni bir eleman dahil etmenin mevcut elemanların motivasyonunu olumsuz etkileyebileceğini söylüyorum. Takımdaki yabancı sayısı, futbolculara verilen paraların fahişliği, olası bir Schalke hezimeti, bu sene ligde 2. yada 3. olunup gelecek sene gruplara direk katılamama, olası başarısızlık sonucu taraftardan gelen gelirlerin azalması, gibi riskleri de göz önünde bulundurursak geriye söyleyecek tek şey kalıyor. Allah Galatasaray'ın tekerini ters döndermesin. Yoksa bizler de "FEDA" dolu günler yaşayabiliriz.

      Kalın sağlıcakla...

22 Ocak 2013 Salı

Hesap Kolay, Çözüm Yerli...

                Galatasaray kulübünün dünyanın ilk 10 takımı içerisine girme hedefi doğrultusunda yaptığı Wesley Sneijder transferinden sonra kulübün resmi internet sitesine girip kadroya bir göz attım. Listede 10 tanesi yabancı olmak üzere 25 tane futbolcu yer alıyor. Ayrıca Lille takımından stoper Chedjou ve Fluminense' den sol bek Carlinhos için de girişimler olduğu sürekli yazılıyor.

                Ligdeki mevcut yabancı statüsüne baktığımızda takımlarımızın, 10 futbolcu ile sözleşme imzalama, bunlardan 8 tanesini kadroya alabilme ve 6 tanesini de oynatabilme imkanı var. 2014-2015 senesinden itibaren ise sözleşme imzalanabilecek sayı 8, sahada oynayabilecek sayı 5'e düşecek. Sayılar bu kadar açıkken Galatasaray'ın sürekli yabancı transfere yönelmesini anlamak mümkün değil.  Hedefi bu kadar büyük olan bir kulübün yabancılarının kaliteli olması gerektiğini biliyor ve geldiğinde fark yaratacak isimlerin kadroya dahil edilmelerini anlıyorum. Fakat tribünde oturarak yani maç izleyerek para kazanan yabancı futbolcunun takıma herhangi bir katkısı olduğunu düşünmüyorum. O zaman kadroya bir göz atalım ve aslında yapılması kolay bir işlemi çözelim.

               Mevcut yabancılarımızdan Baros'a artık ayrıldı gözüyle bakabiliriz. Çünkü Fatih Hoca onu kesinlikle kadroda düşünmüyor. Bu durumda bedava da olsa transferine izin verilip yıllık maaş yükünden kurtulunmalı. Geçen seneki şampiyonluğumuzda çok büyük paya sahip olmasına rağmen, yaşadığı sakatlıklardan ve yaşının iyileşmesine olan etkisinden dolayı  Ujfalusi' ye sezon sonunda teşekkür edilmeli. Yokluktan sol bek olan ofans yönü çok kötü olmamasına rağmen pozisyon almada ciddi sıkıntıları olan Riera'yı da  hala piyasası varken sezon sonunda elden çıkarmalı.  Melo' nun  performansının sadece bir senelik olduğunu ve yaşının artık bir dünya takımının ön liberosunda oynamak  için biraz fazla olduğunu düşünürsek Melo' yu  da ayrılacaklar listesinin üst sıralarına yazabiliriz. Elmander'e gelirsek karar vermede arada kalınabilecek isimlerden biri. Ama 2014-2015 sezonunun hesabını yapıyorsak o da yaş itibariyle bu kadroda zor yer bulacağa benziyor. Ayrılan bu isimlerin yerine takımda sıkıntılı olan sol bek veya stoper bölgelerinden birine yabancı transferi yapılabilir.

           Bu durumda elde kimsenin itirazı olmayan Muslera ve Eboue, çok para harcanan gençler Amrabat ve Dany bir de ne çıkacağını bilmediğimiz ama çok ümitli olduğumuz taze portakalamız Sneijder kalıyor.   Kısacası bunca temizliğe rağmen elde 5 tane yabancı kalıyorken ve sadece bir sezon sonra yabancı sayısına böyle bir kısıtlama gelecekken elimizdeki yabancılara yenilerini eklemeden, iç piyasada fiyatlar daha da uçmadan yerli malı bir şeyler almakta fayda var.

          Kalın sağlıcakla...


Bu Ne Yaman Çelişki Beyler?

       "Maraton" programının açık kanaldan yayınlandığı günlerden beri maç sonu programlarını takip ederim. Bu programlarda konuşulardan çok; yaşanan hararetli tartışmalar, sıklıkla yapılan gaflar, tiyatral hareketler, söz hakkı doğanların yayına bağlanmaları ve hep kaynağı gizli tutularak verilen son dakika haberleri ilgimi çekmiştir.  Son zamanlarda sosyal medyanın daha aktif kullanımı ile herkesin programlara ulaşabilme imkanın artması programları daha da hareketlendirdi.

          Bu programlarda genel olarak takımların futbol başarı durumları, transfer haberleri, yaşanan gerilimler, ve Türk futbolunun genel gidişatı tartışılıyor. Programların büyük çoğunluğunda ise bir memnuniyetsizlik, karamsarlık ve üç büyükler odaklı bir yapı var. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın çok konuşulmasını yadırgamıyorum. Çünkü taraftar kitleleri ve izlenme kaygısı göz önüne alınıdığında bu yapının kabul edilebilir olduğu söyleyebiliriz. Fakat Bursa'nın şampiyon olduğu gün bile böyle tarihi bir olay yerine Fenerbahçe'nin şampiyonluğu nasıl kaçırdığının konuşulmasını da yadırgamyor değilim.

          Fakat son bir kaç haftadır bu programlarda konuşulan,
 kabul edemediğim ve bana çok saçma gelen bir durum var. Dört büyüğün aynı anda puan kaybettiği bu hafta, ligin lideri ile sonuncusu arasındaki puan farkının az olmasının yapılan kötü transferlere ve ligin kalitesiz olmasına bağlanması bana çok saçma geldi. Daha önceki yıllarda hep İngiltere, İspanya, İtalya, Almanya gibi büyük ligleri; herkesin herkesi yenebilmesi, kimin şampiyon olacağının belli olmaması ve puan farklarının az olması gibi nedenlerle bize iyi örnekler olarak gösteriliyor ve liglerin kalitesinden dem vuruluyordu. Bizim ligimizde ise öndeki takımların arayı açmasının, ligde erken kopmalar olmasının ve takımların hedefsiz kalmalarının ligi tatsız bir hale getirdiğinden dert yanılıyordu. Hatta ve hatta alt ligimizin, daha çok hedefe oynayan takımlar olduğu için daha heyecanlı ve izlenilebilir olduğundan bahsediliyordu.

         Peki ligimiz tamda diğer liglere özenildiği gibi; heyecanlı, mücadele gücü yüksek ve sürprizli bir hale gelmeye başlamışken bu eleştiriler neden? Büyük takımların transfer hatalarının yanında birazda küçük takımların transfer başarılarını ve emeklerini konuşmak daha iyi olmaz mı? Kısacası lig şu anda futbol kalitesi bakımından önceki yıllara göre oldukça tatminkar. Futbol kalitesinin önündeki engellerden biri ise tesisler. Onlarda da  önümüzdeki yıllarda önemli gelişmeler olacağa benziyor. Türk futbolundaki birçok sorun halledilebir. Yeterki futbolumuzu vasıflı ve en önemlisi adil insanlar yönetsin.

         Kalın sağlıcakla...


    

18 Ocak 2013 Cuma

MALÛLEN EMEKLİ


        “Tecrübeli futbolcunun yeni adresi ….”  diye devam  eden haber başlığına tıkladığımda gördüğüm tablo bana oldukça tanıdık geldi. Haberin içeriğinde ise   Karşıyakaspor’ un  yeni transferi  Emre Toraman’ın  kulübüyle sözleşme imzaladığından bahsediyordu.  Aklıma hemen Emre Toraman’ın bu transferinin kaçıncı yer değiştirmesi olduğu sorusu geldi. Gördüğüm rakam şaşkınlık vericiydi. Kayseri Erciyesspor  ve  Konyaspor’a ikişer defa olmak üzere Anadolu’nun toplam 14 kulübüne transfer olduğu ve bunların hiçbirinde kendisi için bonservis bedeli  ödenmediği  hayli dikkat çekiciydi.
       
        Bu bilgiden sonra Emre Toraman’ın durumunda olan diğer futbolcuları da araştırmaya karar verdim ve daha bir çok ismin transfer olma konusunda   istikrar abidesi  olduklarını  fark ettim. Normalde futbolcuların ismi zikredildiğinde gözümüzde hemen o futbolcunun özdeşleştiği takımın formasını giymiş hali belirir. Örneğin Bülent Korkmaz ile Galatasaray,   Alex  ile Fenerbahçe vs…   Fakat  bahsettiğimiz futbolcularda forma ile özdeşlemeden çok genellikle bir kulüp yöneticisi ve yanında bir çok yeni transfer edilen futbolcu ile bir Türk bayrağının önünde yapılan imza törenleri  akla gelir.
        
       İmza  törenlerini  alışkanlık haline getiren diğer futbolculara, yaptığı transfer sayılarına ve kendileri için ödenen bonservis bedellerine yeniden göz atalım. Yolu Fenerbahçe ile İstanbul’a da düşen  Serdar Kulbilge,  Bursa’nın altyapı takımı Merinosspor’ da futbola  başlayıp daha sonra birçok şehri  gezip, yedi  kulübün formasını giymiş.  Şike sürecinde başına gelenlerden sonra Boluspor’ la bir kez daha şansını denemesine rağmen  orada da dikiş tutturamadığı için eldivenleri çıkarmaya karar vermiş gibi görünüyor. Serdar  için ödenen bonservis bedeli ise sadece Fenerbahçe tarafından ödenen 1 milyon euro. Bir başka gezgin yıldızımız, Pancu’nun kaleye geçmesi ile hatırlanan, tam bir gol düellosuna sahne olan  ve Beşiktaş’ın 4-3’lük galibiyeti ile sonuçlanan Fenerbahçe derbisinde son gölü atıp kahraman olan ve yine bir BJK-FB  derbisinde  Anelka’ nın inanılmaz koşusuna karşı koyamayıp, gole engel olamayan Koray Avcı. O da Rize’ye  iki kere olmak üzere yedi  transfere imza atıp son durağı Urfa’dan da yakın zamanda ayrıldı. Koray için ödenen bonservis bedeli ise sadece Beşiktaş tarafından ödenen 700 bin euro.
       
        Listemizi  uzatmak oldukça mümkün. Bazıları futbol hayatlarını sonlandırmış, bazıları kulüpsüz, bazıları ise alt liglerde mücadele ediyor. Bülent Bölükbaşı, Mehmet Yılmaz, Ragıp Başdağ, Serdar Özkan, Adnan  Güngör bu isimlerden bazıları. Sadece bizim futbol sistemize özgü bu olay bence futbolcunun takıma olan aidiyet duygusunu köreltiyor ve ister istemez başarı etkileniyor. Yapılan transferlerde ilk 2-3 ayın uyum süresi olduğu sürekli dile getirilen bir fikirdir. Bu durumda 15-16 senelik futbol yaşamlarında   çift haneli ya da çift haneye yakın sayılarda  transfer yapmış futbolcuların takıma, şehre, arkadaşlarına uyumu  bu kadar kısa sürelerde sağlamasını  beklemek hayalcilik olur. Bence federasyonun bu konuya el atıp en az 2 yada 3 senelik sözleşme yapma zorunluluğu ve belli bir sayıdan fazla transfer olamama yasağı getirmesi gerekiyor. Buna rağmen transfer olmak zorunda kalan futbolcuları ise malulen emekli edip Türk futbolunda genç isimlerin önünü açması gerekiyor.
      
       Kalın sağlıcakla…

10 Ocak 2013 Perşembe

KAPılmayalım rüzgara...

     Fatih Terim geçen senenin başında takımın başına geçtiğinde kafasındaki sistemin 4-2-3-1 olduğu anlaşılıyordu. Bu sistemi ligin ilk 7-8 haftasında denemesine rağmen takımın bu sistemde tam anlamıyla başarılı olduğunu söylemek oldukça zor. Fatih Hoca da bu durumu görmüş olmalı ki daha önce Galatasaray'da oynattığı ve başarılı olduğu 4-4-2 sistemine döndü. Sonucunda bu sistemle başarılı oldu.

     Yeni sezon başlarken yapılan transferlere bakıldığında da takımın kanatlarına transferler yapıldığını görüyoruz. Özellikle Hamit Altıntop için bunca paranın harcanmasının sebebi sağ tarafı ona emanet etmekti. Ayrıca Kayserispor'da 4-3-3 sistemin solundaki başarısı ile göze giren ve kayda değer bir para harcanarak alınan Amrabat'ın da  yarım sezon boyunca 4-4-2 sistemine adapte etmek için uğraşıldığını, Amrabat'ın bizzat kendi yaptığı açıklamalardan anlıyoruz.  Ayrıca Fatih hocanın son oynanan Alanya maçı sonrasındaki basın toplantısında sorulan bir soru üzerine sistem değiştirmenin çok kolay olmadığını, şu anda oynanılan sistemin oturtulması için çok uzun süredir mesai harcandığını deklare etmesi de hocanın kafasında bir sistem değişikliği düşüncesi olmadığının izlerini bize yansıtıyor.

     Fakat son günlerde bir transfer haberi benim kafamı oldukça karıştırmaya başladı. O da isminden ve kariyerinden dolayı milleti oldukça heyecanlandıran Sneijder transferi. Sneijder yaptıklarına bakıldığında heyecanlanmayacak bir isim değil, fakat bence Galatasaray'ın oynadığı sistemde bence yeri yok. Bu sözüm Sneijder burda başarılı olamaz, iş yapamaz, iyi topçu değil gibi anlaşılmasın . Sadece Wesley'i bu takıma yerleştirmek için herşeye sil baştan başlanılması gerektiğini, daha önce denenip başarılı olunamamış bir sistemi yeniden denemek ve mevcut kadrodan yıldız saydığımız oyunculardan birinin kesik yiyeceği anlamına geliyor. Örneğin 4-3-3'e dönülürse orta sahayı Melo-Selçuk-Sneijder diye düşünürsek forvet Amrabat-Burak-? olacak. Soru işaretinin yerinde Hamit'in başarılı olabileceğini düşünmüyorum. Hamit'i orta sahaya alırsak Sneijder'i forvetin neresinde kimin yerine oynatacağız? Bence burada da sıkıntılar var. Bu senaryoların hepsinde Elmander ve Umut'un ikisinin de yedek bekleyeceği anlamına geliyor. Yapılacak bu değişikliklerin hiçbirinin bence azda olsa ritim yakalamış bir takımı daha ileri taşıyacağını düşünmüyorum.

    Sonuç olarak 4-4-2 sisteminin Fatih Terim ve Galatasaray için en ideal sistem olduğunu, Sneijder'e harcanacak 35-40 milyon euronun çok fazla olduğunu ve Galatasaray'ın asıl eksik mevkilerinin herkesin malumu olan defans ve sol bek olduğunu düşünüyorum. Olaya taraftar olarak bakınca Sneijder gibi bir futbolcunun takımda izlemek çok cazip görünüyor fakat geçmişte büyük heyecanlarla karşıladığımız büyük isimlerin nasıl geri gittiklerini ve bize neler kazandırmadıklarını düşününce  transfer dönemi rüzgarına kapılmamanın daha mantıklı olacağını düşünüyorum...

Kalın sağlıcakla...

5 Ocak 2013 Cumartesi

REÇETE

       Transfer dönemi yeni başlamışken büyük takımlarımıza bir reçete yazayım dedim. Yalnız bu reçeteyi federasyonun aldığı yabancı sınırlaması kuralının aynen devam edeceğini varsayarak kaleme alıyorum.
   
       Öncelikle gelecek seneden itibaren sahadaki ve yedek kulübesindeki futbolcu sayılarının yarıdan fazlasının Türk ya da devşirme futbolculardan oluşacağını düşünürsek takımların kadrolarına katacakları yabancıları çok ama çok dikkatli seçmeleri gerekeceğini söylemek yanlış olmaz. Ama ondan daha da önemlisi mevcut yerli oyuncu havuzundan en iyi seçimi yapmak. Çünkü yerli futbolcularımızı en iyiden en kötüye doğru sıraladığımızda üsttekiler çok büyük paralara büyük takımlarımıza diğerleri de daha uygun fiyatlara diğer kulüplerimize dağılacak. Hiçbir oyuncumuz yurt dışına çıkmayacak çünkü burada kazandıkları paraların yurt dışına çıktıklarında rüyasını bile göremeyecekler. Bu durumda takımların bu gerçeği görerek kadrolarını şimdiden millileştirmelerinde yarar var.

       Üzerine mesai harcanacak iki seçenekten birinin devşirme futbolcular olduğundan bahsetmiştim. Buna en iyi örnek 34 yaşından gün almış olmasına rağmen Nobre'nin hala büyük takımlarımız tarafından isteniyor olması. Türk statüsünde oynaması ve biraz eli ayağı düzgün futbolu onu hemen aranan futbolcu yapıyor. Tita, Vederson ve nerede olduğunu bilmediğimiz ama yakın zamanda takımlarımızın birinde görmemiz muhtemel olan Aurelio bu neslin son örnekleri.

       Mesut Özil, Arda Turan, İlkay Gündoğan ve Nuri Şahin'in 30'lu yaşları devirmeden ve yıılık en az 5-6 milyon euroları garanti eden sözleşmeler önlerine konulmadan bu diyarlara geleceklerini düşünmüyorum. (Kral Kupası maçları hariç 1 yıl top oynamamış Hamit örneğinden yola çıkarak bu kanıya vardım.) Mevlüt, Ömer Toprak, Tolga Ciğerci, Mehmet Ekici, Tunay Torun, Tolgay Arslan Serdar Taşçı,Sercan Sararer gibi futbolcuların ise aslında oynadıkları liglerin vasat oyuncuları olduklarını düşünüyorum ve yazacağım reçetede bu isimlere değerlerinin üzerinde fiyat biçildiği için yer vermiyorum.

     Bu isimler dışında gurbetçi oyunculardan beni en çok ve tek heyecanlandıran ismin Kerim Frei olduğunu söyleyebilirim. Hızı, top tekniği ve yaşı düşünüldüğünde takımlarımıza, bu oyuncuyu daha fazla palazlanıp fiyatı artmadan kadrolarına kazandırmalarını acilen öneririm. Kaleci pozisyonunda ise Trabzon dışındaki bütün kulüplerin sıkıntılı olduğunu düşünürsek formsuz olsa bile Sinan Bolat mutlaka alınmalı.

     Gelelim iç piyasaya. Burdan yapılacak her transferin el yakacağını en başta söyleyeyim ama durum bu yapacak birşey yok.Kalesini ucuza sağlama almak isteyen varsa kaleci fabrikası Trabzon'un 1461'inden Fatih Öztürk'ü hemen alsın. Aykut Demir ve Serdar Aziz isimleri, ligdeki stoperlerin çoğunun yabancı olduğunu düşünürsek kaçırılmamalı. Ordu'dan Atila Turan sol bek için düşünülebilecek tek seçenek olarak görünüyor. Yurt dışı altyapısı ve izlediğim kadarıyla iyi olan sol ayağı Türkiye standartlarında iş yapar. Orta sahada ilk isim herkesin malumu Alper Potuk. Yine 1461'den iki sarı fırtına Göksu Alhas ve Yusuf Erdoğan çok hızlılar. Antalya'dan Emrah Başsan sol ayaklı topçu sıkıntısına  ve Antep'ten Muhammet Demir ise gol sıkıntısına çare olur. Bursa'yı büyüklerden saymazsak Ferhat Kiraz ve daha önce büyük takım görüp başarısız olmasına rağmen Musa Çağıran bu takımdan alınabilecek isimler.

     Kayserispor'a ayrı bir parantez açmak istedim. Mevcut kadrolarının büyük çoğunluğu Türk ve genç. Dolayısıyla Kayseri bu süreçte ciddi paralar kazanacak gibi duruyor. Sefa Yılmaz, Ömer Bayram, Okay Yokuşlu, Abdullah Durak ve Eren Güngör büyük takımlarda görmemiz muhtemel isimlerden bazıları.

     Kısacası büyük kulüplerimize önerim; yaşı kemale ermiş yabancılara büyük paralar verip, izleme komitesi adı altında sadece, okyanus aşırı ülkelerdeki futbolcuların menajerleri tarafından topçunun en iyi maçlarının montaj edildiği videoları izleyip transfer yapacağınıza ve bu transferler tutmadığında adamları postalamak için akla karayı seçeceğinize gelin burada bahsettiğim adamları bir an önce, ucuzken alın. Yoksa yarın bu reçete de işe yaramaz, ameliyat gerekebilir.

    Kalın sağlıcakla...

   

3 Ocak 2013 Perşembe

Adam Kaçırmalar Tekrar Başlayabilir...

        Ülkemizde bir transfer dönemi daha açıldı. Yine gazete sayfalarında dedikodular, çilekler, KOCAMAN hediyeler, bonservisi elinde ucuz yıldızlar ve bu dönemlerin olmazsa olmazı elit futbolcular boy boy yerlerini almaya başladılar.
     
        Ancak bu ve bundan sonraki transfer dönemlerinde alışılmışın dışında bir şeyler olacak gibi. O da Türk yıldızlara verilen önemin çok daha fazla olacağı gerçeğidir. Çünkü federasyonun aldığı kararla önümüzdeki sezondan itibaren sahada 5 yabancı futbolcu yer alacak. Bu da sahada bir tane daha fazla Türk futbolcu bulunacağını anlamına geliyor. Sözleşme imzalanabilecek oyuncu sayısının 10'dan 8'e düşürüleceğini de düşünürsek yerli topçular daha çok prim yapacak. Dolayısıyla zaten sınırlı olan kaliteli Türk futbolculara olan talep artacağı için piyasanın ruhu gereği fiyatlar da artacaktır. Zaten ülkemizde biraz parlamış olan hemşehri futbolcularımızın transfer bedellerine bakarsak fiyatların şimdi bile ne kadar fahiş olduğunu görebiliyoruz.
 
       Peki yabancı sayısına getirilen sınırlamanın artıları eksileri nelerdir? Yabancı sayısına getirilen sınırlama bence Türk futbolcusunu tembelleştiriyor. Çünkü kulüplerimiz yerli futbolcuya mecbur kalıyor. Ufak bir örnek verecek olursak Göhhan Zan ve Sabri Sarıoğlu bu kulüpte sadece yerli oldukları için kalıyorlar. Çünkü yıllardır izlediğim bu futbolcular üzerlerine hiçbir şey koyamadılar. Çünkü kafaları rahat. Ülkede stoper ve sağ bek yok. İyi olanlar da diğer büyük kulüplerde. Kulüp yabancı transfer yapamıyor, çünkü sınırlama var. Dolayısıyla bu yerlilere mecbur kalıyor.
     
       Bence yabancı oyuncuda sınırlama, sayıya değil diğer kriterlere getirilmeli. Örneğin alınacak oyuncunun kendi ülkesinin genç ve milli takımlarında  son 2 yılda oynadığı maç sayısına ya da milli takıma davet sayısına bakılabilir. Ama serbest piyasa ilkelerinin esas alındığı dünyamızda kesinlikle yabancı sayısı sınırlanmamalı, hatta serbest bırakılmalıdır. Endişe edilen milli takım başarısızlığına geldiğimizde ise milli takımları başarılı olan ülkelerde yabancı oyuncu sayısında herhangi bir sınırlama göremiyoruz. Örneğin Barcelona takımında yabancı sayısı serbest olmasına rağmen ilk 11'in en az 8 tanesi İspanyol ve hatta altyapı oyuncusu. Kısacası iyi, çalışkan ve yetenekli oyuncuyu başka bir yabancı oyuncuya kimse tercih etmez. Bu oyuncuları yetiştirileceği yerin adresini de artık herkes biliyor. Altyapı...

      Önümüzdeki transfer dönemlerinde yöneticilerin, ülkedeki yetenekli futbolcuları takımlarına kazandırmak için ellerini ceplerine çok daha fazla sokmaları gerekecek gibi görünüyor. Hatta bazen paranın yetemediği yerlerde, aynen geçmiş yıllarda olduğu gibi bazı futbolcuları isteyerek yada istemeyerek  kendi kulüplerine kaçırabilirler.

Kalın sağlıcakla...