25 Eylül 2013 Çarşamba

Ciao Grande Terim...

   

      Sene 97 yada  98,  yaşım 11 yada 12. Hatırladıklarım sarı bir forma üzeri bir özel kanal ismi, yeleli saçlarıyla Hakan Şükür, baş parmağını yukarı kaldırıp koşan kıvırcık bir adam Arif Erdem, geride hafif "takoz" ama mücadeleci Bülent ve kenarda saçı başı dağınık ancak takımı aksine derli toplu bir adam. Daha sonra aynı adamları 3-4 sene arka arkaya seyrederken büyüyüp, aklımda ermeye başlayınca iyi işler yaptıklarını farketmeye başladım. Artık takımımın kazanmasına alıştığımdan, hafta içleri Avrupa'nın dev takımlarına yenilince sabahlara kadar ağlar hale gelmiştim. Hele ortaokulun son yılında kazanılan Avrupa Kupası, lise yıllarına diğer takım taraftarı olan arkadaşlarımız karşısına bir sıfır önde başlamamızı sağlamıştı. Bunlar olurken kenarda yine hep aynı adam vardı.

     Tabi kenardaki bu adamın ismi büyüdükçe tanımaya ve sevmeye de başlamıştım. Ancak birgün gittiğini duyunca eksiklikliğinin yıllar boyu hissedileceğini düşünmemiştim. Babam ile Galatasaray dışında kahveye maçlarını izlemeye gittiğimiz bir takım daha vardı. "Mor Meneşekler". İlginç bir şekilde Hakan Şükür kadar Chiesa'yı, Hagi kadar Rui Costa'yı, Ali Sami Yen Stadı kadar Artemio Franchi'yi de sevmeye başlamıştım. O dönem yayınlanan bir reklamdan ötürü İtalyanca'ya karşı bir sempatim bile oluşmuştu. Bunların hepsinin sebebi, bana Galatasaray'ı da sevdiren kenardaki o adamdı.  Geri döndüğünde heyecanlanmıştım ancak nedenlerini(stat, kadro, yönetim) daha sonra anladığım başarısızlık ona olan sevgimi azaltmasa da gözümde çok büyütmemem gerektiğini düşündürüyordu. Ancak bu düşünce yerini, yıllar sonraki üçüncü gelişinde tamamen "Fatih Terim=Başarı"ya bırakıyordu. Kısacası bu adamı; çoğunlukla yüklemi olmayan cümlelerini, yabancı dil konuşma çabalarını, kilolarca terleyen gömleklerini, karizmasını, otoritesini, başarısını ve Galatasaray'ı en az benim kadar sevişini çok ama çok seviyorum. Gidişine de çok üzüldüm.

       Peki ne oldu da bu duruma geldi? Tarafarın büyük çoğunluğunun bu kadar sevdiği bir hoca kovulurcasına neden gönderildi? Başarılı gidilirken bu kumar neden oynandı? Neden hocayı tutmak için daha fazla çaba gösterilmedi? Bu soruların tamamının muhattabı yönetim. Yönetim içinde de Fatih Terim sevmeyenler olabileceğinden bu sorulara Fatih Terim açısından olumsuz cevaplar bulmak da mümkün? Peki Fatih Terim'in hataları var mıydı? Gerçekten bir güç kavgasının içine girdi mi? Egolarının kurbanı oldu mu? Ön planda olduğunu söylediği Galatasaray'ı kişisel problemlerinden dolayı göz ardı etti mi? Bu soruların da cevapları şimdilik belirsiz. Bunları zamanla anlayacağız. Herkes kendine göre haklı olduğundan haklı-haksız arama çabasına girmekten uzak duracağım. Ben şimdiden sonrasına bakmanın daha faydalı olduğunu, zaten Fatih Terim o yada bu şekilde bu kulübe yeniden döneceğini ve mihenk taşı olmaya devam edeceğini düşünüyorum. Büyük ihitmalle bu dönüş şimdi kavgalı gittiği başkana, başkan adayı olup karşısına çıkma olarak gerçekleşecektir. Böyle bir durumda ne olacağını tahmin etmekte zor değil. Muhtemelen Terim bugünün acısını çıkarırcasına Aysal'ı sandığa gömüp bu kulübün başkanı  olacaktır. Ancak bu süre zarfında Galatasaray şampiyon olmaya devam edip, Avrupa'da da ilerlemeye devam ederse tablo tamamen tersine de dönebilir.

       Fatih Terim'in ayrılışı bir dönemin sonu olduğu gibi bir dönemin de başlangısı olacağı için bu dönemin nasıl geçeceğine, nelere dikkat edileceğine de bir göz atmakta fayda var. Bence Terim'in yerine bulunacak hocadan çok bu takımda Terim için yer alan bazı isimlerin gelecekleri netleştirilmeli. Öreğin Selçuk, Burak, Muslera gibi isimlerin sözleşmeleri mutlaka uzatılmalıdır. Çünkü Terim'den sonra yaşanacak bu ayrılıklar taraftarı daha da gerebilir. Fatih Terim'in yerine getirilecek isim ince elenip sık dokunmalı. Bahsedildiği gibi ismi büyük bir hoca, egoları yüksek başkan için yine çalışılması zor bir tercih olabilir. Bence başkanın ilk önce bu kritere göre hareket etmesi lazım. Yoksa Terim de yaşadığı problemi yeni hocada da yaşaması kaçınılmaz olur. Konuşulan isimlerden hangisinin iyi olup olamayacağı ile ilgili yorum yapmak şimdiden yersiz olur. Çünkü Barca efsanesi Rijkaard ile kulüp antrenörü Cevat Güler yaptıkları ile kariyer orantılarındaki anormallik, kariyeri olan her hocanın başarılı olacağını yada tam tersi bir durumu kesinleştirmez. Ancak kadro yapısı itibariyle ismi küçük bir ismin, özellikle Fatih Terim'den bu takıma çapsız gelme ihitmali çok yüksek.

      Bir başka sorun da Fatih Hoca'nın yardımcıları konusunda yaşanacak. Özellikle Scott Piri'nin ayrılması takım performansını olumsuz yönde etkileyebilir. Taffarel'in Muslera dışında bir ismi yetiştiremeden Florya'dan ayrılması kaleci probleminin devamının habercisi. Şaş ve Davala'nın Türk ve duygu yoğunluğu yüksek futbolcular üzerindeki etkileri de yadsınamaz. Bunların dışında belkide yaşanabilecek en büyük sorun, sezondur takımın arkasında büyük bir desteğe ve itici kuvvete sahip olan taraftarın kaybı olabilir. Bu sezon itibariyle zaten istenilen gibi gitmeyen takımın olası kötü sonuçları, taraftar ve yönetim arasını iyice açarki bu da sadece ve sadece Galatasaray'a zarar verir. Konuyla şimdilik alakası olmasa da bu hamle ile gelecek sene olması muhtemel olan Arda Turan transferinin de tamamiyle rafa kalktığını söyleyebiliriz.


     Kısacası Galatasaray'ı bekleyen ve önceden zor olan serüveni, son yönetim hamlesiyle daha da zor bir hale gelmiştir. Ancak olaya "Hoca'yı satanı bizde satarız." penceresinden bakmakta çok doğru değil. Hocanın da dediği gibi başında kim olursa olsun Galatasaray'ı yaşamaya, Galatasaray ile yaşamaya, aslolan kısmı Galatasaray'ı koymakta fayda var. Ancak yönetim kim olursa bir Galatasaray geleneği olan "taht oyunlarına ve ayaklı gazeteceliği" de son vermenin artık zamanın geldiğini düşünüyorum.

Not: Adana'da Galatasaray Lisesi olsaydı ya da Fatih Terim gençlik yıllarında bir şekilde Mekteb-i Sultani ile buluşabilseydi bu camianın Alex Ferguson'u olurdu.

Cumali ÖNCALIR
twitter.com/concalir
   

5 Eylül 2013 Perşembe

Yolun Başı: Bruma

   

     Altyapısı hiç gelişmemiş, transfer ve izleme komitelerinin neyi nasıl izlediği belli olmayan bir futbol ülkesinde gelecek vaadeden gençlere az yatırım yapıp çok para kazanma fikrinin bir hayalden ibaret olduğunu düşünüyorum. Bu durumda yetiştiremiyorsan ve futbolcuyu çok çok küçük yaşlarda izleyip bulamıyorsan yapılabilecek en mantıklı hareket Bruma gibi "neredeyse olmuş" futbolculara kayda değer paralar verip, verim alıp çok daha yüksek bedellere satmaya çalışmaktır.

     Bu girişten sonra son birkaç günümüzün tartışılan  haberi olan Bruma transferine dönelim. Bu transferi tartışılır hale getiren tek şey ise futbolcu için ödenen paradır. Ancak biraz sonra yapacağım hesap ile aslında Bruma'nın zannedilen kadar çok büyük bir maliyete sahip olmadığını  anlatmaya çalışacağım.

     İlk önce Bruma'nın mevcut kadroda yerini alabileceği abilerinin maliyetlerine bakalım. Şu an takımın aksayan noktalarının başında gelen Hamit Altıntop'a ödenen bonservis 3,5 milyon euro ve maç başları hariç yıllık maaşı için ise 4 yıllık toplam 11,5 milyon euro. Yani Hamit'in yıllık maliyeti 4 milyon euro ve yaşı 31.  Diğer seçenek Amrabat için ise 8 milyon Kayseri'ye, 1 milyon PSV'ye ve maç başları hariç 5 yıllık 6 milyon euro kendisine. Yani Amrabat'ın yıllık maliyeti ise 3 milyon euro ve yaşı 27. Ya da bütün yazı yatarak geçirmiş olan ve takım bulamadığı için dönüp bir de üstüne Şampiyonlar Ligi listesine girmiş olan Aydın Yılmaz'ın maliyeti her yıl için maç başılar hariç 1 milyon euro ve yaşı 26.

      Şimdi Bruma'ya alternatif olan ve transferi için uğraşılan isimlere bakalım. Kanatlara bir takviye için yaz boyu uğraşan Galatasaray'ın bir yabancı transfer yapacağı tahmin ediliyordu. Bu yönde özellikle Farfan ve Nani isimleriyle dirsek temasına geçilse de transferler tamamlanamamıştı. Farfan için konuşulan bonservis bedeli 8 ila 9 milyon eurolarda ve yıllık alacağı ücret ise maç başları artı bonuslar hariç en az 3 milyon eurolarda bir rakamdı. Farfan ile 4 yıllık bir sözleşme yapılacağını düşünürsek yıllık maliyeti 5-6 milyon euro arasında idi.  Farfan'ın yaşının 29 olduğunu da bir kenara yazalım.  Nani için istenilen rakam yine 6-7 milyon eurolarda ve yıllık ücreti, maç başı artı bonuslar hariç 4-5 milyon euro civarında idi. Nani ile de 4 yıllık bir sözleşme yapılacağını düşünürsek yıllık maliyeti 6 milyon euro ve yaşı 27.
   
     Buraya kadar saydığımız futbolcular elbette tecrübe ve kariyer bakımından Bruma ile kıyaslanamayacak isimler. Ancak bu paralar yüksek ihtimalle kendileri için ödenen son bonservis bedelleri olacak ve bir daha bu maaşları bulamayacaklarından  sözleşmelerini tamamlamak için ellerinden geleni yapacaklardı. Olası bir başarısızlık durumunda ise bu futbolcuları gönderecek yer aranacak, belki de maaşlarının bir kısmı yine Galatasaray tarafından ödenmeye devam edilecekti. Yani transferler en az Bruma'nınki kadar kumardı.

     Şimdi gelelim pahalı Bruma'nın sözleşme detaylarına. 10 milyon bonservis, bazı şartlarda ortaya çıkabilecek 3 milyon bonus ve maç başları, başarı primleri dahil futbolcunun kazanacağı maximum yıllık 1,5 milyon euro. Bu durumda Bruma'nın yıllık maliyeti ortalama 4 milyon euro ve yaşı 19.

      Karşılaştırma için bahsettiğim futbolcuların ortalama maliyetlerini tekrar listeleyim;
Hamit     : 4 milyon - 31 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 34)
Amrabat : 3 milyon - 27 yaşında  (sözleşmesi bittiğinde 30)
Aydın     : 1 milyon - 26 yaşında  (sözleşmesi bittiğinde 28)
Farfan    :  6 milyon - 29 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 33)
Nani      :  6 milyon - 27 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 31)
Bruma:   :  4 milyon - 19 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 24)

     En önemlisi ve belki de gözden kaçırdığımız mevzu, Bruma'nın buraya gelmeden önce faal olarak futbol oynuyor olması ve oynadığı maçlarda oyuna fazlasıyla etki eden bir performans sergiliyor olması idi. Sporting Lizbon'un A takımında olmasa da bir alt ligde oynayan pilot takımında ve alt yaş milli takımlarında gösterdiği performans "bu çocuk iyi topçu" demek için fazlasıyla yeterli görünüyor. Bir transfer tamamlandıktan sonra "aslında onu bir sürü büyük takım istiyordu" gibi açıklamaları sevmesem de, Bruma için istekli ( tabi maddi olarak Galatasaray kadar değil) olan birçok takımın olduğunu biliyoruz. Sonuç itibariyle Galatasaray bu futbolcuyu alarak mantıklı bir kumar oynamış ve geleceğe ciddi bir yatırım yapmıştır. Tutmaması durumunda kaybedeceği para daha önce havaya saçtığı paraların yanında solda sıfır kalacatır.

     Bunca laf kalabalığından sonra Galatasaray için oluşabilecek asıl problem Bruma transferinin tutması durumunda yaşanacaktır. Varsayalım söz konusu futbolcu takımda kendine yer bulup ligde 15 gol, 10 asistlik ve Avrupa'da da 3 gol 5 asistlik bir performans sergiledi. Bu durum diğer sezonlarda da devam etti. O zaman şimdi kendi için harcanan para tartışılan Bruma'nın nasıl takımda tutulacağı, tutulmaz ise yaşanacak olumsuz durumlar yada hangi takımın daha çok bonservis ödeyeceği tartışılıyor olabilir. Kısacası Bruma henüz yolun başında. Umarım bize yeterli başarı ve parayı kazandırdıktan sonra yolu daha açık olur.

Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir

3 Eylül 2013 Salı

Hadi Çık Çıkabilirsen...

   

     Geçen sene Şampiyonlar Ligi grubundan çıkmayı, bir tur daha ilerleyerek çeyrek final oynamayı başaran ve çeyrek final maçında tur atlamasa bile dev rakibine karşı oynadığı heyecan verici futbol ile taraftarını mutlu eden Galatasaray'ın bu sezon işi oldukça zor. Çünkü grubundaki takımlar tam anlamıyla devler. Devler Ligi diye de anılan Şampiyonlar Liginde Cluj, Braga ve gruptan çıkmayı garantilemiş olarak Arena'ya gelen Manchester gibi çok da dev olmayan takımlarla karşılaşan Galatasaray için asıl sınav bu sene olacağa benziyor.

      Gruptaki rakiplerimiz herkesin fazlasıyla yakından tanıdığı Real Madrid, İtalya da ligi aynı Galatasaray gibi son iki yıldır sürklase eden Juventus ve stadı dışında tanıdığımız herhangi bir özelliği bulunmayan Kopenhag. Rakipler oldukça zor, ancak bu gruptan çıkmak imkansız değil. Hatta bu grubun Türk takımlarının en büyük sorunlarından biri olan rakip küçümseme için elverişli olmaması bir avantaj bile olabilir. Peki rakiplerimizin kadrolarında ne durumda, transfer dönemlerinde ne gibi değişiklikler yaşadılar?

      Real Madrid transfer sezonun son anlarına kadar sakin görünse de son anda hem gidenler, hem kalanlar bakımından oldukça hareketli saatler yaşadı. Tottenham'dan Gareth Bale transfer traihinin en pahalı transferi olup bir rekora imza atarak Barnebau'nun çimlerine ayak bastı. Malaga'nın genç yıldızı Isco Arsenal'e giden Mesut Özil'in yerini aldı. Ayrıca alındığından beri isteneni veremeyen Kaka, kendisini Kaka yapan teknik adamın takımın başına gelmesi ile birlikte kendisini Kaka yapan takıma geri döndü. İllaramendi varisi olarak görüldüğü Xabi Alonso gibi Sociedad'dan ciddi bir rakama transfer edildi. Higuan, Raul Albiol ve Callejon Rafa Benitez için Napoli'nin yolunu tuttular. Kadroda yer bulamayan Carvalho da Monaco'ya gitti. Ancak bunların dışında takımı en çok etkileyebilecek ayrılış kulübede yaşandı. Kimilerine göre en iyi teknik direktör olan Jose Mourinho eski aşkı Chelsea'ye geri dönerken, geçmişte Fatih Terim ile kötü bir hukuku olan Carlo Ancelotti takımın başına geçti.

      Juventus'ta transfer dönemi sonrası takımın daha da güçlendiğini söylebiliriz. Şampiyon takımdan forvet Alessandro Matri dışında göze çarpan önemli bir ayrılık yaşanmazken, zaten güçlü olan savunma Torino'dan Ogbonna ve Atalanta'dan Peluso ile takviye edildi. Forvet hattı ise Carlos Tevez ve Fernando Llorente ile farklı bir çehre kazandı. U-20 Dünya Kupası'nın yıldızı Paul Pogba, aynı performansını sezon başı itibariyle kulübünde de göstermeye devam ediyor. Kısacası Juventus yeni stadı, başarılı teknik adamı ve iki sezondur yakaladığı istikrarla grubun bir diğer ağır  topu.

       Danimarka temsilcisi ve stadında Uefa Kupası kazandığımız Kopenhag ise görünürde en zayıf rakibimiz. Kadrolarında tanıdık isimler İsveçli tecrübeli defans oyuncusu Mellberg ve geçen seneki şampiyonlar ligi maçlarından hatırladığım Brezilyalı orta saha oyuncusu Claudemir. Takımın en önemli ismi olan forvet Cornelius ayrılarak Premier Ligin yeni takımı Cardiff'in yolunu tuttu. Ancak kuzey takımlarının disiplinli yapısı ve nispeten kış aylarına denke gelecek deplasman maçı Kopenhag'ında hafife alınmaması gerektiğinin kanıtı.

       Peki Galatasaray bu gruptan nasıl çıkar? Fikstüre baktığımızda aslında çıkış için uygun olduğunu söyleyebiliriz. Gala içerde Real Madrid maçı ile yapılacak. Galibiyet yada beraberlik sürpriz olur. Yani buradan hanemize puan yazmayalım. Juve deplasmanda Kopenhag'ı yener. İkinci hafta ise Cim Bom Juventus deplasmanına giderken, Real içerde Kopnehag'a fark atacaktır. İlk maçta puan alınanaması durumunda bizim için grubta havlu atma yada devam etme maçı deplasmandaki Juventus maçı olacak. Burada alacağımız bir beraberlik bizim önümüzü açacaktır. Böylece iki hafta sonunda durum: Madrid:6 Juve:4 Gs:1 Kopenhag:0 olacaktır.

      Sonraki iki haftada gruptan çıkmak gibi bir niyet varsa Kopenhag maçlarında kesinlikle puan kaybedilmemeli. Biz Kopenhag'ı her iki maçta da yenerken, grubumuzdaki devler de birbirleriyle oynayacaklar. Barnebau'da Real Madrid'in kazanacağını varsayarsak, Torino'daki Juve-Madrid maçından çıkacak beraberlik bizim için çok çok iyi olsa da Juve'nin Madrid'i yendiği varsayalım. Bu durumda Arena'daki Juventus maçı bizim için final yapacaktır. Juve-Real maçından beraberlik çıkarsa bize beraberlik, Juve yenerse bize galibiyet gerekiyor. Biz yine kötüye göre kendimizi hazırlayalım ve Juventus'un Real Madrid'i yendiğini düşünelim. Dört maç sonunda puan durumu: Real:9 Juve:7 Galatasaray:7 Kopenhag:0

     Gelelim son iki maça. Los Galacticos'un Barnebau'da bizi yenip gruptan çıkmayı garantileceğini, Juventus'un da Kopenhag'ı yeneceğini varsayarsak son maç öncesinde Juventus bize 3 puan fark atarak Arena'ya gelecektir. Ancak ikili averaj alacağımız bir galibiyette bizden yana olacağı için gruptan Madrid ile birlikte çıkacak takım biz olacağız. Kısacası bu sezonki Real Madrid maçlarından 0, Juventus maçlarından 4 ve Kopenhag maçlarından da 6 puan alırsak gruptan çıkıyoruz.Devler Ligi böyle birşey olsa gerek. Hadi bakalım çık çıkabilirsen...

Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
www.twitter.com/concalir