27 Kasım 2013 Çarşamba

Biz de Anlayamadık Sinyor...

   
       Rakibin 5 kg pirinç kadar değer vermediği bir maçta, kadrosundan 5-6 tane as oyuncusu bulunmayan ve üstüne üstlük defansın bel kemiği bir ismi kaybedip 10 kişi kalmış bir takıma karşı 65-70 dakika boyunca bir reaksiyon verememini ve neredeyse dayak yercesine mağlup olmanı anlayamadık Sinyor Mancini.

      Realist bir şekilde yaptığının Juventus'un %80 tur şansı yorumunu kendi lehine değiştirme fırsatını yakalamana rağmen, buna kendin dahil kimseyi inandıramamanı, tur işini bunca fırsata rağmen son maçtaki galibiyete bırakmış olmanı anlayamadık Sinyor Mancini.

      İyi defans yaptırır, takımları az gol yer diye bildiğimiz bir teknik adamın defansının, rakip fovetlerinin her geldiği pozisyonu tabelayı yazdıracak kadar evlere şenlik bir halde olmasını bir türlü anlayamadık Sinyor Mancini.

     Topu her ayağına aldığında bırakın gidip asist yapmayı, mutlaka geri dönen ve sürekli hata yapma potansiyeli olup bunların çoğunda da hata yapan Dany'yi , defalarca sol bekte denemene ve hiçbirinde muvaffak olamamana rağmen neden orada zorladığını anlayamadık Sinyor Mancini.

      Alternatifi Dany gibi kötü bir seçenek olmasına ve takımın başında ilk çıktığın maçta Juventus gibi bir deplasmanda kendisine güvenmene rağmen dün güvenmediğin, çakmada olsa iki yıldır sol bek oynayan Riera'yı neden sol bekte düşünmediğini anlayamadık Sinyor Mancini.

       Sol kanatta oynadığından duyduğu rahatsızlığı açıkça belirten, kendi mevkisine geçtiğinde gol pozisyonlarına giren ve gol de bulan, geçen sene aynı platformda 8 gol atan Burak Yılmaz'ı gole ihtiyacın olan bir maçta neden hiç düşünmediğini anlayamadık Sinyor Mancini.

      Lig maçlarında suratına bakmadığın Amrabat'a hiç birşey yapmamasına rağmen 70 dakika neden sabrettiğini anlayamadık Sinyor Mancini.

      Gençliğine ve tecrübe kazanması gerektiğine sürekli vurgu yaptığın Bruma'yı, stresi daha az olan bir kulvarda yani ligde neredeyse hiç oynatmadan Real Madrid'e karşı  ilk 11 başlatmanı anlayamadık Sinyör Mancini.

      Yine lig maçlarında kurtarıcı olarak oynattığın, kanat oyuncusu sıkıntısı çeken ve kanatları neredeyse hiç çalışmayan Galatasaray'da az da olsa etkili olduğunu kabul ettiğim Aydın Yılmaz'ı neden kadroya bile almadığını anlayamadık Sinyor Mancini.

       Tüm Türkiye'nin birşey göremediği Ceyhun Gülselam'da ne gördüğünü, Ceyhun'da gördüklerinin hangisini Yekta, Engin ve Emre de göremediğini ve skor 4-1 olmuşken dakika 88'de neden  Ceyhun'u oyuna aldığını anlayamadık Sinyor Mancini.

       Real Madrid maçına hiç önem vermediğini anladık da değer verdiğin Juventus maçı için, dün takımın Umut ile birlikte savaşan iki isminden biri olan Melo'yu sarı kartlı olmasına rağmen neden 1 saat boyunca riske attığını anlayamadık Sinyor Mancini.

        Ve en önemlisi futboldan daha iyi anladığını düşündüğüm giyim kuşam mevzusunda kırmızı atkıyı biraz anladım da takım elbiseyle kırmızı eldiveni hiç anlayamadım Sinyor Mancini...


Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir




     

   

     

   
 

21 Kasım 2013 Perşembe

Galatasaray Ne Yapmalı?

     

      Yaz transfer döneminin sonlarına doğru yazdığım bir yazıda takımların transfer politikalarını değerlendirmiş, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın yerli rotasyon adına attığı adımların mantıklı olduğunu ve Galatasaray'ın yerli transferine gereken önemi vermediğini söylemiştim. Hatta Melo dışında alınacak her yabancı futbolcunun ve gönderilmeyen her yabancının da Galatasaray'ın elini kolunu bağlayacağını belirtmiştim. Bunun üzerine 6+0+4 kuralı olmasa çok mantıklı bir transfer hamlesi olan Bruma alındı ve iyi bir yerli olan Erman Kılıç ile yollar ayrıldı. Kısacası Galatasaray lige başlarken kadro mühendisliği konusunda çok başarılı davranamadı ki bunun ceremesini ilk 11 haftada fazlasıyla çekti.

       Yaz transfer dönemini başarılı atlatan ve geçen seneki iyi yerli kadrosunun üzerine Alper Potuk gibi önemli bir ismi takviye ederek giren Fenerbahçe'den 11 haftada 9 puan fark yiyen Galatasaray'ın sadece bu sezonu kaybetmeme adına değil gelecek sezonun kadrosunu kurmak adına ara transfer dönemini oldukça dikkatli geçirmesi gerekiyor. 3 puanlı sistemde henüz herşeyin bitmediğini, Şampiyonlar Ligi'nde turun Juventus'u yenmeye bağlı olarak hala kendi elimizde olduğunu ve yaklaşık on senedir alınamayan bir Türkiye Kupası'nın varlığını da düşünürsek, hedef bakımından Galatasaray'ın karamsarlığa kapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla ortada mevcut olan üç hedefte dururken Galatasaray'ın çok dikkatli davranarak ara transfer dönemi normalden daha fazla önem göstermesi gerekiyor. Peki kadro nasıl yeniden düzenlenmeli? Kimler gönderilmeli, yerine kimler alınmalı? İşte benim görüşlerim.

       İlk önce gideceklerden bahsedelim. Alındığından beri her transfer döneminde dediğim gibi Riera ile biran önce yollar ayrılmalı. Tazminat ödenmek zorunda olunsa bile bu göze alınıp Arda Turan'ın Galatasaray'a hediyesi olan İspanyol'a kesinlikle elveda denilmeli. Geçen seneki Real Madrid maçından beri (Kopenhag maçı hariç) takıma zarar verdiğini düşündüğüm Eboue'de gönderileceklerin başında geliyor. Benim geçen seneden beri rahatsız olduğum "çıt kırıldım" yapısı artık takım arkadaşları ve hocalarını da rahatsız eder durumda. Dolayısıyla Sabri ya da Hamit'in bile oynayabileceği bu bölgeyi yabancı olan Eboue'nin daha fazla işgal etmemesi lazım.

      Gelelim bence geçen senenin başarılı ama bu senenin formül kurbanı olan iki ismine. Amrabat ve Dany 6+0+4 kuralından sonra zaten papatya falına benzeyen performanslarından tamamen uzaklaştılar. Ancak yaşları ve alınırken ödenen paralar düşünüldüğünde iki isim de kiralık gönderilmeli. Ancak bu gidiş yarım sezonluk değil en az 1,5 sezonluk olmalıdır. Yani bu iki isim gelecek sezonun kadosunda da yer almamalılar. Tabi her ikisi için de ciddi rakamlar bulunursa satılmalarına da  yok demeyeceğimi belirteyim. Ancak geliş hikayesi, bize gelmeden önceki performansı ve geldiğinde yaşadığım heyecanı düşününce Amrabat için üzülmüyor da değilim.

       Birde takımdaki yerli fazlalıklara bakalım. Bence geçen seneki Kayseri performansı ile herkesi aldatan Ceyhun Gülselam'a da yol verilmeli. Kendisinden üç gömlek daha iyi olduğunu düşündüğüm Yekta Kurtuluş dururken Ceyhun'un tercih edilmesini bir türlü anlamış değilim. Ayrıca şu anda takımda olup olmadığını bile tam bilmediğim Aykut Erçetin ve yıllardır bir türlü yaşlanmayan genç kaleci Ufuk Ceylan da gönderilip, ilerde Muslera'nın yerini alabilecek bir kaleci bakılmalı. Aslında bu isimlerin içine Sabri, Hakan Balta ve Aydın Yılmaz'ı da ekleyebilirim ancak "Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler" hesabı bu isimlere katlanmak zorundayız.

      Şimdi kafamdaki transfer listesini sizlerle paylaşmak istiyorum.  Öncelikle kaleden başlayalım. Geçen sene 1461 Trabzonspor'da oldukça başarılı maçlar çıkaran ve Trabzonspor'a transfer olan Fatih Öztürk Muslera'nın yedeği olabilecek bir isim. Trabzon'dan çıkan kalecilerin iyi olması ve Fatih'in forma bulamamasından dolayı yaşadığı huzursuzluk transferi kolaylaştırabilir. Kaleden sonraki en ciddi sorun her iki bek pozisyonda. İki tarafa ayrı ayrı transfer yapmak yerine her ikisinde de oynayabilecek yerli bir isim düşünülmesi daha mantıklı olacaktır. Bu özellikleri karşılayan isim ise Eskişehir'den Tarık Çamdal. transfer için ciddi rakamlar isteneceğini tahmin etmek zor olamasa da para gözden çıkarılıp gerektiğinde orta sahada da  oynayabilen Tarık transfer edilmeli. Ayrıca Riera, Dany, Amrabat ve Eboue'den kurtulunabilirse sol bek için yabancı bir isim düşünülebilir. Eğer bu isim Kolarov olursa çok iyi olur. Ancak yabancı bir sol bek alınacak olsa bile Tarık Çamdal mutlaka alınmalı. Tarık'a alternatif olarak düşünülecek isim ise Sivasspor'dan Ziya Erdal olmalı. Roberto Carlos ile birlikte sol bek pozisyonun hakkını vermeye başlayan Ziya, Caner Erkin, İsmail Köybaşı gibi "alınamayacak" isimlerden sonra yerli sol bekler içinde en iyilerden biri.


        Stoper mevkisinde sakatlıklardan bir türlü kurtulamayan genç Semih ve yaşlı Gökhan'a alternatif bir yerli isim bulunmalı. Son günlerde çıkan İbrahim Toraman ve Giray Kaçar isimlerinden uzak duran bir transfer anlayışı mantıklı olacaktır. Yazın yazdığım yazıda da belirttiğim gibi Gençlerbirliği'nden Ahmet Çalık ve Akhisar'dan Uğur Demirok gelecek yılların yerli stoper isimleri olacağından bunlar için mesai harcamakta fayda var. Ömer Toprak, Serdar Taşçı gibi isimlerin transferlerinin boşuna para harcamak olacağını düşündüğümden gurbetçi yerli yerine ligi tanıyan ve düşük maaşlara oynayan ismlere yönelmek akıllıca olacaktır. Orta sahada Melo'nun bölgesine bir alternatif zorunlu olmasa da düşünülebilir. Bu bölge için de adayım yine Trabzonspor'dan olacak. Aykut Akgün, Trabzonspor'un kalabalık orta saha kadrosunda fazla yer bulamasa da ayağı düzgün, fiziği iyi bir orta saha oyuncusu olarak en azından Ceyhun Gülselam'dan daha iyi bir seçenek olacaktır. Forvet mevkisine de yaklaşık iki senedir her transfer döneminde alınmasını istediğim Gaziantep'ten Muhammet Demir tercihim. Sakatlıklar yakasını bırakmadığı ve iyi bir takım içinde yer alamadığı için kendini gösteremese de Muhammet yetenek olarak bence Burak Yılmaz'dan bile daha iyi bir forvet. Kısacası alınması çok ama çok iyi olur.

        Peki bu transfer döneminde canımız "çilek" çekmiyor mu? Bence yabancı ve büyük transfer için sezon sonu beklenmeli. Drogba, Sneijder ve Muslera'nın durumlarına göre bir rota çizilmeli. Rakiplerin yaptığı gibi kale bir yerli isme emanet edilip seneye daha da azalacak olan yabancı kontenjanı yaratıcılığa daha çok ihtiyaç duyulan ofans bölgesinde kullanılmalı. Muslera ve Sneijder hala para ederken satılmalı. Drogba için ise şimdiden birşey söylemek yerine sezon sonunda konuşmak daha mantıklı olsa gerek. Ancak ara transfer döneminde tribünde para alarak maç izleyen yeni seyircilere ihtiyaç olmadığından yabancı transferinden uzak durulmalı. Ayrıca ligin ikinci yarısında iyileşerek takıma dönecek olan Hamit Altıntop'un yeni bir transfer kadar değerli olduğunu da hatırlatmak isterim.

Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir

   

   
   

4 Kasım 2013 Pazartesi

Doğan Görünümlü Şahinler: Sağ Ayaklı Sol Bekler

   

     Dakika 50. Atak yönüne göre sol kanatta topla buluşan ve rakibin baskısı altında riske girmek istemeyen Sabri Sarıoğlu, topu Muslera ile oynamaya karar veriyor. Ancak pası atmak üzereyken Muslera'nın ilk yarıda yine bir geri topunda yaptığı ve golle sonuçlanan hatasını hatırlayınca topu kalenin uzak direğinin dibinden  daha güvenli bir liman olan kornere bırakarak takımını büyük bir tehlikeden kurtarmış oluyordu.(!)

      Pozisyonu izleyen futbolseverlerin bir çoğunun aklına  "Mevkisi sol bek olmayan bir adamın sol bekte ne işi var?" ve "Sağ ayaklı adamdan sol bek mi olur?" gelmiş olabilir. Cevap, olur. İki nedenden dolayı olur. Birisi aynen bizde olduğu gibi adam eksikliğinden, diğeri de o mevkinin de hakkını verebildiğinden olur. Son hafta izlediğimiz kötü örnek aynı durumda olan futbolcuların tamamının kötü olduğu anlamına gelmiyor elbette. İyi örnekler, daha doğrusu en azından Sabri'den daha iyi örnekler mevcut. Son zamanlarda çok fazla görmesekte 2000'li yılların başlarından ortalarına kadar sağ ayaklı olup sol bekte oynayan birçok kaliteli ismi izledik.

       Nedendir bilinmez, bu isimlerin birçoğu ya İtalyan orijinli ya da İtalya liglerinde top koşturuyordu. Aklıma gelen ilk neden İtalya ligindeki beklerin İngiltere, Fransa liglerindeki gibi son çizgiye inip gollük ortalar yapmak yerine, içeri katedip şut atmaları ile meşhur oldukları oldu. Zaten listeme aldığım isimleri hatırlama sebeplerim arasında uzaktan attıkları güzel goller ve şutlar var. Bu tarz oyuncuların asıl mevkileri sol bek olmadığı gibi, tek mevkileri de sol bek değildir. Asıl mevkileri sağ bek, stoper, orta saha olan bu oyuncular gerektiğinde diğer mevkilerde de kullanılmak üzere devşirilmişlerdir. Peki kim bu isimler? Gelin birlikte hatırlayalım.

1-) JAVIER ZANETTI
Aslında ustayı herhangi bir mevki ile sınırlandırmak onun futbolculuğuna hakeret olur ancak sol bek mevkisinde de oldukça başarılı bir şekilde mücadele etmişliği vardır. Efendiliği, yakışıklılığı anlatmaya gerek bile duymadığım futbolculuğuna artı özellikleri. Formanın takım elbise gibi durduğu Zanetti'nin Como Gölü kenarındaki bir evde yaşadığı ve evinin yanında "El Gaucho" adında kendi işlettiği  bir restoranı olduğunu öğrendiğimde bir futbolcudan çok daha fazlası olduğunu bir kez daha anladım.



2-) GIANLUCA ZAMBROTTA
İsmi en az Zanetti kadar bilinse de onun gibi başarılı bir kulüp kariyeri geçiremeyen Zambrotta'yı Barcelona, Milan, Juventus gibi Avrupa'nın devlerinde izledik. Ayrıca 2006 yılında gök mavilerle kazandığı Dünya Kupası ve turnuva altın 11'ine seçilmesi kariyerinin zirvesi olarak görülebilir.

3-) ALESSANDRO BRINDELLI
Çok fazla maçını izlemesem de, o da çok parlak bir kariyere sahip olmasa da kariyerindeki toplam 3 golünden biri olan Şampiyonlar Ligi'nde Deportivo La Coruna'ya attığı muhteşem gole şahit olmam yıllar geçse de Brindelli'nin hafızamda yer etmesine neden oluyor. Ne zaman sağ ayaklı bir sol bek sağdan kıvırılıp şut pozisyonu bulsa aklıma gelen ilk isim işte bu yüzden Brindelli'dir.

4-) VINCENT CANDELA
Roma'nın tarihindeki üç Serie A şampiyonluğundan birini kazandığı 2001 efsane kadrosunun Cafu, Batistuta, Emerson, Totti ile birlikte en önemli unsurlarından biriydi Candela. Ülke milli takımında Bixente Lizarazu'nun gölgesinde kalsa da 1998 Dünya Kupası'nı kazanan ve 2000 Avrupa Şampiyonu olan kadrolarda da yer alan Candela Roma'da 8 sezon kalmış ve 210 karşılaşmaya çıkmıştır. Kariyeri boyunca attığı 25 gol bir bek oyuncusu için azımsanmayacak bir sayı. Ayrıca komedi-futbol filmi "Shaolin Soccer"ın İtalyanca dublajında görev almıştır.



5-) DAVIDE SANTON
Kariyerine Jose Mourinho gibi bir hocanın elinde, İnter gibi bir takımda neredeyse en üst seviyede, iyi sayılabilecek bir performans ile başlayan Santon belki de Mourinho'nun takımdan ayrılması ile kariyerinde bir duraklama evresine geçti. Ancak yaşının  henüz 22 olması şimdiye kadar kazandığı 2 Serie A, 1 Şampiyonlar Ligi, 1 Kıtalar Arası kupasının yanına yenilerini ekleme olasılığının hale devam ettiriyor. Kariyerine Newcastle'da devam ediyor olmasına rağmen sol bek sıkıntısı yaşanan Avrupa futbolu düşünüldüğünde, Santon için yeni ve büyük transferler çok uzakta olmayabilir.

6-) JOHN O'SHEA
Patrice Evra'dan önce Kırmızı Şeytanlar'ın sol bek dahil birçok mevkisinde görev almış, hatta kaptanlığa kadar yükselmiş gösterişsiz ama verimli İrlandalısı  O'Shea, tamamı Manchester United ile 15 kupa kaldırdı. Ancak aynı performansı kendisi için daha çok ihtiyaç duyulan milli takımında gösterdiği söylenemez. Buna rağmen İrlandalılar için efsane bir isim olan Robbie Keane onun için "O, İrlanda'nın bir numarası" diyerek O'Shea'yi övmüştür.
7-) LUCA ANTONINI
Kariyerine başladığı Milan'a yaşadığı kiralanmalar serüveninden sonra 2008 yılında dönen, bir Serie A ve bir İtalya Süper Kupası kazanan Antonini, başarıyı geç ve az da olsa tattı. Tabi yaşının ilerlemesi sonucu Milan'dan da ayrılan tecrübeli oyuncunun adı son transfer döneminde Beşiktaş ile anılsa da transfer gerçekleşmedi.  Alt milli takımlarda defalarca oynamasına rağmen kirada geçirdiği yıllarda A Milli Takım trenini kaçıran Antonini, Prandelli tarafından 2010'un Ağustos'unda Fildişi Sahilleri ile oynanan hazırlık karşılaşmasının aday kadrosuna çağırılsa da milli olma sevincini yaşayamadı.



8-) ÜMİT ÖZAT
Gelelim bizim "doğan görünümlü şahinimize". Çoğu zaman dalga geçilse de, futbolu beğenilmese de sağ ayaklı sol bek tipinin Türkiye için tek ve dolayısıyla en başarılı ismi Ümit Özat'a hakkını teslim etmek lazım. Sürekli bindirmeleri, mücadele gücü yüksek oyunu, özverisi ve Quaresma'dan önce bizi tanıştırdığı "trivela ortaları" ile gönüllerde taht kurmuştur. Ayrıca joker eleman olması bakımından takımına verimi oldukça yüksek bir isimdi.

9-) TARIK ÇAMDAL
Bu listenin en yeni ve Santon'dan sonra en genç ismi olmasına rağmen ilerleyen yıllarda özellikle üç büyükler tarafından transferi için en çok mücadele edilecek isimlerin başında gelen Tarık; hızı, atletikliği ve top tekniği ile bir sol bekten fazlası olduğunu şimdiden hissettiriyor. Efsane sol beklerden Dede'nin sakatlanması ile kariyerinde belki de yepyeni bir yol açılan Tarık'ın sağ bek ve orta sahada da oynayabiliyor olması onu daha da değerli yapıyor. Ayrıca ilk önce verdiği Almanya milli takımında oynama kararını daha sonra değiştirerek ay-yıldızlı formayı tercih etmesi sol bek sıkıntısı yaşayan ülke futbolu için de olumlu bir gelişmedir.
10-) PHILIPP LAHM
Bana göre bu listenin en yetenekli, en istikrarlı, en verimli kısacası en iyisi Lahm'dır. Ancak ne kadar beğensem de kendimi nefret etmekten bir türlü alamadığım isim de yine Lahm'dır. Kendisi mucizelerle dolu 2008 Avrupa Şampiyonası'nda final yürüyüşümüzde bize çelmeyi sol bek oynadığı maçta sağ ayakla attığı golle takan ve rüyalarımızı kabusa dönüştüren isimdir. Dünyanın en iyi orta saha oyuncularından biri olan Xavi'nin "Lahm, kişiliği ve zekasıyla sahanın neresine koyarsan koy, en iyi oyuncudur. Başka birisi oraya bu kadar çabuk ve iyi uyum sağlayamazdı. Leverkusen ile 1-1 biten maçta, orta sahayı tamamen domine etti. Topa 115 kez dokundu. Gelecekte en iyi orta saha oyuncusu olabilir." sözleri Lahm'ın nasıl bir profesonel olduğunun en güzel ve anlamlı kanıtı olsa gerek.
CUMALİ ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir