21 Kasım 2013 Perşembe
Galatasaray Ne Yapmalı?
Yaz transfer döneminin sonlarına doğru yazdığım bir yazıda takımların transfer politikalarını değerlendirmiş, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın yerli rotasyon adına attığı adımların mantıklı olduğunu ve Galatasaray'ın yerli transferine gereken önemi vermediğini söylemiştim. Hatta Melo dışında alınacak her yabancı futbolcunun ve gönderilmeyen her yabancının da Galatasaray'ın elini kolunu bağlayacağını belirtmiştim. Bunun üzerine 6+0+4 kuralı olmasa çok mantıklı bir transfer hamlesi olan Bruma alındı ve iyi bir yerli olan Erman Kılıç ile yollar ayrıldı. Kısacası Galatasaray lige başlarken kadro mühendisliği konusunda çok başarılı davranamadı ki bunun ceremesini ilk 11 haftada fazlasıyla çekti.
Yaz transfer dönemini başarılı atlatan ve geçen seneki iyi yerli kadrosunun üzerine Alper Potuk gibi önemli bir ismi takviye ederek giren Fenerbahçe'den 11 haftada 9 puan fark yiyen Galatasaray'ın sadece bu sezonu kaybetmeme adına değil gelecek sezonun kadrosunu kurmak adına ara transfer dönemini oldukça dikkatli geçirmesi gerekiyor. 3 puanlı sistemde henüz herşeyin bitmediğini, Şampiyonlar Ligi'nde turun Juventus'u yenmeye bağlı olarak hala kendi elimizde olduğunu ve yaklaşık on senedir alınamayan bir Türkiye Kupası'nın varlığını da düşünürsek, hedef bakımından Galatasaray'ın karamsarlığa kapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla ortada mevcut olan üç hedefte dururken Galatasaray'ın çok dikkatli davranarak ara transfer dönemi normalden daha fazla önem göstermesi gerekiyor. Peki kadro nasıl yeniden düzenlenmeli? Kimler gönderilmeli, yerine kimler alınmalı? İşte benim görüşlerim.
İlk önce gideceklerden bahsedelim. Alındığından beri her transfer döneminde dediğim gibi Riera ile biran önce yollar ayrılmalı. Tazminat ödenmek zorunda olunsa bile bu göze alınıp Arda Turan'ın Galatasaray'a hediyesi olan İspanyol'a kesinlikle elveda denilmeli. Geçen seneki Real Madrid maçından beri (Kopenhag maçı hariç) takıma zarar verdiğini düşündüğüm Eboue'de gönderileceklerin başında geliyor. Benim geçen seneden beri rahatsız olduğum "çıt kırıldım" yapısı artık takım arkadaşları ve hocalarını da rahatsız eder durumda. Dolayısıyla Sabri ya da Hamit'in bile oynayabileceği bu bölgeyi yabancı olan Eboue'nin daha fazla işgal etmemesi lazım.
Gelelim bence geçen senenin başarılı ama bu senenin formül kurbanı olan iki ismine. Amrabat ve Dany 6+0+4 kuralından sonra zaten papatya falına benzeyen performanslarından tamamen uzaklaştılar. Ancak yaşları ve alınırken ödenen paralar düşünüldüğünde iki isim de kiralık gönderilmeli. Ancak bu gidiş yarım sezonluk değil en az 1,5 sezonluk olmalıdır. Yani bu iki isim gelecek sezonun kadosunda da yer almamalılar. Tabi her ikisi için de ciddi rakamlar bulunursa satılmalarına da yok demeyeceğimi belirteyim. Ancak geliş hikayesi, bize gelmeden önceki performansı ve geldiğinde yaşadığım heyecanı düşününce Amrabat için üzülmüyor da değilim.
Birde takımdaki yerli fazlalıklara bakalım. Bence geçen seneki Kayseri performansı ile herkesi aldatan Ceyhun Gülselam'a da yol verilmeli. Kendisinden üç gömlek daha iyi olduğunu düşündüğüm Yekta Kurtuluş dururken Ceyhun'un tercih edilmesini bir türlü anlamış değilim. Ayrıca şu anda takımda olup olmadığını bile tam bilmediğim Aykut Erçetin ve yıllardır bir türlü yaşlanmayan genç kaleci Ufuk Ceylan da gönderilip, ilerde Muslera'nın yerini alabilecek bir kaleci bakılmalı. Aslında bu isimlerin içine Sabri, Hakan Balta ve Aydın Yılmaz'ı da ekleyebilirim ancak "Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler" hesabı bu isimlere katlanmak zorundayız.
Şimdi kafamdaki transfer listesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle kaleden başlayalım. Geçen sene 1461 Trabzonspor'da oldukça başarılı maçlar çıkaran ve Trabzonspor'a transfer olan Fatih Öztürk Muslera'nın yedeği olabilecek bir isim. Trabzon'dan çıkan kalecilerin iyi olması ve Fatih'in forma bulamamasından dolayı yaşadığı huzursuzluk transferi kolaylaştırabilir. Kaleden sonraki en ciddi sorun her iki bek pozisyonda. İki tarafa ayrı ayrı transfer yapmak yerine her ikisinde de oynayabilecek yerli bir isim düşünülmesi daha mantıklı olacaktır. Bu özellikleri karşılayan isim ise Eskişehir'den Tarık Çamdal. transfer için ciddi rakamlar isteneceğini tahmin etmek zor olamasa da para gözden çıkarılıp gerektiğinde orta sahada da oynayabilen Tarık transfer edilmeli. Ayrıca Riera, Dany, Amrabat ve Eboue'den kurtulunabilirse sol bek için yabancı bir isim düşünülebilir. Eğer bu isim Kolarov olursa çok iyi olur. Ancak yabancı bir sol bek alınacak olsa bile Tarık Çamdal mutlaka alınmalı. Tarık'a alternatif olarak düşünülecek isim ise Sivasspor'dan Ziya Erdal olmalı. Roberto Carlos ile birlikte sol bek pozisyonun hakkını vermeye başlayan Ziya, Caner Erkin, İsmail Köybaşı gibi "alınamayacak" isimlerden sonra yerli sol bekler içinde en iyilerden biri.
Stoper mevkisinde sakatlıklardan bir türlü kurtulamayan genç Semih ve yaşlı Gökhan'a alternatif bir yerli isim bulunmalı. Son günlerde çıkan İbrahim Toraman ve Giray Kaçar isimlerinden uzak duran bir transfer anlayışı mantıklı olacaktır. Yazın yazdığım yazıda da belirttiğim gibi Gençlerbirliği'nden Ahmet Çalık ve Akhisar'dan Uğur Demirok gelecek yılların yerli stoper isimleri olacağından bunlar için mesai harcamakta fayda var. Ömer Toprak, Serdar Taşçı gibi isimlerin transferlerinin boşuna para harcamak olacağını düşündüğümden gurbetçi yerli yerine ligi tanıyan ve düşük maaşlara oynayan ismlere yönelmek akıllıca olacaktır. Orta sahada Melo'nun bölgesine bir alternatif zorunlu olmasa da düşünülebilir. Bu bölge için de adayım yine Trabzonspor'dan olacak. Aykut Akgün, Trabzonspor'un kalabalık orta saha kadrosunda fazla yer bulamasa da ayağı düzgün, fiziği iyi bir orta saha oyuncusu olarak en azından Ceyhun Gülselam'dan daha iyi bir seçenek olacaktır. Forvet mevkisine de yaklaşık iki senedir her transfer döneminde alınmasını istediğim Gaziantep'ten Muhammet Demir tercihim. Sakatlıklar yakasını bırakmadığı ve iyi bir takım içinde yer alamadığı için kendini gösteremese de Muhammet yetenek olarak bence Burak Yılmaz'dan bile daha iyi bir forvet. Kısacası alınması çok ama çok iyi olur.
Peki bu transfer döneminde canımız "çilek" çekmiyor mu? Bence yabancı ve büyük transfer için sezon sonu beklenmeli. Drogba, Sneijder ve Muslera'nın durumlarına göre bir rota çizilmeli. Rakiplerin yaptığı gibi kale bir yerli isme emanet edilip seneye daha da azalacak olan yabancı kontenjanı yaratıcılığa daha çok ihtiyaç duyulan ofans bölgesinde kullanılmalı. Muslera ve Sneijder hala para ederken satılmalı. Drogba için ise şimdiden birşey söylemek yerine sezon sonunda konuşmak daha mantıklı olsa gerek. Ancak ara transfer döneminde tribünde para alarak maç izleyen yeni seyircilere ihtiyaç olmadığından yabancı transferinden uzak durulmalı. Ayrıca ligin ikinci yarısında iyileşerek takıma dönecek olan Hamit Altıntop'un yeni bir transfer kadar değerli olduğunu da hatırlatmak isterim.
Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir
4 Kasım 2013 Pazartesi
Doğan Görünümlü Şahinler: Sağ Ayaklı Sol Bekler
Dakika 50. Atak yönüne göre sol kanatta topla buluşan ve rakibin baskısı altında riske girmek istemeyen Sabri Sarıoğlu, topu Muslera ile oynamaya karar veriyor. Ancak pası atmak üzereyken Muslera'nın ilk yarıda yine bir geri topunda yaptığı ve golle sonuçlanan hatasını hatırlayınca topu kalenin uzak direğinin dibinden daha güvenli bir liman olan kornere bırakarak takımını büyük bir tehlikeden kurtarmış oluyordu.(!)
Pozisyonu izleyen futbolseverlerin bir çoğunun aklına "Mevkisi sol bek olmayan bir adamın sol bekte ne işi var?" ve "Sağ ayaklı adamdan sol bek mi olur?" gelmiş olabilir. Cevap, olur. İki nedenden dolayı olur. Birisi aynen bizde olduğu gibi adam eksikliğinden, diğeri de o mevkinin de hakkını verebildiğinden olur. Son hafta izlediğimiz kötü örnek aynı durumda olan futbolcuların tamamının kötü olduğu anlamına gelmiyor elbette. İyi örnekler, daha doğrusu en azından Sabri'den daha iyi örnekler mevcut. Son zamanlarda çok fazla görmesekte 2000'li yılların başlarından ortalarına kadar sağ ayaklı olup sol bekte oynayan birçok kaliteli ismi izledik.
Nedendir bilinmez, bu isimlerin birçoğu ya İtalyan orijinli ya da İtalya liglerinde top koşturuyordu. Aklıma gelen ilk neden İtalya ligindeki beklerin İngiltere, Fransa liglerindeki gibi son çizgiye inip gollük ortalar yapmak yerine, içeri katedip şut atmaları ile meşhur oldukları oldu. Zaten listeme aldığım isimleri hatırlama sebeplerim arasında uzaktan attıkları güzel goller ve şutlar var. Bu tarz oyuncuların asıl mevkileri sol bek olmadığı gibi, tek mevkileri de sol bek değildir. Asıl mevkileri sağ bek, stoper, orta saha olan bu oyuncular gerektiğinde diğer mevkilerde de kullanılmak üzere devşirilmişlerdir. Peki kim bu isimler? Gelin birlikte hatırlayalım.
1-) JAVIER ZANETTI
Aslında ustayı herhangi bir mevki ile sınırlandırmak onun futbolculuğuna hakeret olur ancak sol bek mevkisinde de oldukça başarılı bir şekilde mücadele etmişliği vardır. Efendiliği, yakışıklılığı anlatmaya gerek bile duymadığım futbolculuğuna artı özellikleri. Formanın takım elbise gibi durduğu Zanetti'nin Como Gölü kenarındaki bir evde yaşadığı ve evinin yanında "El Gaucho" adında kendi işlettiği bir restoranı olduğunu öğrendiğimde bir futbolcudan çok daha fazlası olduğunu bir kez daha anladım.
2-) GIANLUCA ZAMBROTTA
İsmi en az Zanetti kadar bilinse de onun gibi başarılı bir kulüp kariyeri geçiremeyen Zambrotta'yı Barcelona, Milan, Juventus gibi Avrupa'nın devlerinde izledik. Ayrıca 2006 yılında gök mavilerle kazandığı Dünya Kupası ve turnuva altın 11'ine seçilmesi kariyerinin zirvesi olarak görülebilir.
Çok fazla maçını izlemesem de, o da çok parlak bir kariyere sahip olmasa da kariyerindeki toplam 3 golünden biri olan Şampiyonlar Ligi'nde Deportivo La Coruna'ya attığı muhteşem gole şahit olmam yıllar geçse de Brindelli'nin hafızamda yer etmesine neden oluyor. Ne zaman sağ ayaklı bir sol bek sağdan kıvırılıp şut pozisyonu bulsa aklıma gelen ilk isim işte bu yüzden Brindelli'dir.
Roma'nın tarihindeki üç Serie A şampiyonluğundan birini kazandığı 2001 efsane kadrosunun Cafu, Batistuta, Emerson, Totti ile birlikte en önemli unsurlarından biriydi Candela. Ülke milli takımında Bixente Lizarazu'nun gölgesinde kalsa da 1998 Dünya Kupası'nı kazanan ve 2000 Avrupa Şampiyonu olan kadrolarda da yer alan Candela Roma'da 8 sezon kalmış ve 210 karşılaşmaya çıkmıştır. Kariyeri boyunca attığı 25 gol bir bek oyuncusu için azımsanmayacak bir sayı. Ayrıca komedi-futbol filmi "Shaolin Soccer"ın İtalyanca dublajında görev almıştır.
5-) DAVIDE SANTON
Kariyerine Jose Mourinho gibi bir hocanın elinde, İnter gibi bir takımda neredeyse en üst seviyede, iyi sayılabilecek bir performans ile başlayan Santon belki de Mourinho'nun takımdan ayrılması ile kariyerinde bir duraklama evresine geçti. Ancak yaşının henüz 22 olması şimdiye kadar kazandığı 2 Serie A, 1 Şampiyonlar Ligi, 1 Kıtalar Arası kupasının yanına yenilerini ekleme olasılığının hale devam ettiriyor. Kariyerine Newcastle'da devam ediyor olmasına rağmen sol bek sıkıntısı yaşanan Avrupa futbolu düşünüldüğünde, Santon için yeni ve büyük transferler çok uzakta olmayabilir.
6-) JOHN O'SHEA
Patrice Evra'dan önce Kırmızı Şeytanlar'ın sol bek dahil birçok mevkisinde görev almış, hatta kaptanlığa kadar yükselmiş gösterişsiz ama verimli İrlandalısı O'Shea, tamamı Manchester United ile 15 kupa kaldırdı. Ancak aynı performansı kendisi için daha çok ihtiyaç duyulan milli takımında gösterdiği söylenemez. Buna rağmen İrlandalılar için efsane bir isim olan Robbie Keane onun için "O, İrlanda'nın bir numarası" diyerek O'Shea'yi övmüştür.
7-) LUCA ANTONINI
Kariyerine başladığı Milan'a yaşadığı kiralanmalar serüveninden sonra 2008 yılında dönen, bir Serie A ve bir İtalya Süper Kupası kazanan Antonini, başarıyı geç ve az da olsa tattı. Tabi yaşının ilerlemesi sonucu Milan'dan da ayrılan tecrübeli oyuncunun adı son transfer döneminde Beşiktaş ile anılsa da transfer gerçekleşmedi. Alt milli takımlarda defalarca oynamasına rağmen kirada geçirdiği yıllarda A Milli Takım trenini kaçıran Antonini, Prandelli tarafından 2010'un Ağustos'unda Fildişi Sahilleri ile oynanan hazırlık karşılaşmasının aday kadrosuna çağırılsa da milli olma sevincini yaşayamadı.
8-) ÜMİT ÖZAT
Gelelim bizim "doğan görünümlü şahinimize". Çoğu zaman dalga geçilse de, futbolu beğenilmese de sağ ayaklı sol bek tipinin Türkiye için tek ve dolayısıyla en başarılı ismi Ümit Özat'a hakkını teslim etmek lazım. Sürekli bindirmeleri, mücadele gücü yüksek oyunu, özverisi ve Quaresma'dan önce bizi tanıştırdığı "trivela ortaları" ile gönüllerde taht kurmuştur. Ayrıca joker eleman olması bakımından takımına verimi oldukça yüksek bir isimdi.
9-) TARIK ÇAMDAL
Bu listenin en yeni ve Santon'dan sonra en genç ismi olmasına rağmen ilerleyen yıllarda özellikle üç büyükler tarafından transferi için en çok mücadele edilecek isimlerin başında gelen Tarık; hızı, atletikliği ve top tekniği ile bir sol bekten fazlası olduğunu şimdiden hissettiriyor. Efsane sol beklerden Dede'nin sakatlanması ile kariyerinde belki de yepyeni bir yol açılan Tarık'ın sağ bek ve orta sahada da oynayabiliyor olması onu daha da değerli yapıyor. Ayrıca ilk önce verdiği Almanya milli takımında oynama kararını daha sonra değiştirerek ay-yıldızlı formayı tercih etmesi sol bek sıkıntısı yaşayan ülke futbolu için de olumlu bir gelişmedir.
10-) PHILIPP LAHM
Bana göre bu listenin en yetenekli, en istikrarlı, en verimli kısacası en iyisi Lahm'dır. Ancak ne kadar beğensem de kendimi nefret etmekten bir türlü alamadığım isim de yine Lahm'dır. Kendisi mucizelerle dolu 2008 Avrupa Şampiyonası'nda final yürüyüşümüzde bize çelmeyi sol bek oynadığı maçta sağ ayakla attığı golle takan ve rüyalarımızı kabusa dönüştüren isimdir. Dünyanın en iyi orta saha oyuncularından biri olan Xavi'nin "Lahm, kişiliği ve zekasıyla sahanın neresine koyarsan koy, en iyi oyuncudur. Başka birisi oraya bu kadar çabuk ve iyi uyum sağlayamazdı. Leverkusen ile 1-1 biten maçta, orta sahayı tamamen domine etti. Topa 115 kez dokundu. Gelecekte en iyi orta saha oyuncusu olabilir." sözleri Lahm'ın nasıl bir profesonel olduğunun en güzel ve anlamlı kanıtı olsa gerek.
CUMALİ ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir
23 Ekim 2013 Çarşamba
D "Smart"sa Biz De "Smart"ız
Bu yaz maç yayınlarıyla ilgili okuduğum bir haber, yaz aylarının kavurucu sıcağında yüreğiminqqqq buz gibi olmasına neden olmuştu. Haberde şifresiz yayınlanacak spor müsabakaları listesi yayınlanmış ve listede "Türk takımlarının oynayacağı tüm Avrupa kupası maçları" ibaresini görünce gözlerime inanamıştım. Yıllardır çözülemeyen şifre çözülecek ve evimizde birilerini daha fazla zengin etmek zorunda kalmadan takımlarımızın Şampiyonlar Ligi maçlarını izleyebilecek miydik? Bu düşüncenin verdiği mutluluk ile tatile devam ederken, para kazanan güçlerin birkaç gün önce yapılan açıklamayı nasıl revize ettirdiklerini üzülerek izledim. Üç gün önce listeyi yayınlayan aynı kurum her ne hikmetse, kararından vazgeçerek sadece bazı maçların şifresiz olabileceğine hükmetmişti. Kısacası maçlar yine yayıncı kuruluşun tekelinde olacaktı.
Aynı sorunu geçen sene de yaşadığımdan hazırlıklı olduğumu düşünüyordum. Türksat üzerinden yayın yapan ve Azeri kardeşlerimize ait olan iki kanal Şampiyonlar Ligi dahil birçok ligi şifresiz yayınlıyor ve beni yüksek bedelli faturalardan kurtarıyordu. Ancak bu yaz itibariyle Azeri kardeşlerimizin AZERSPACE adıyla kendi uydularını fırtlatmaları sonucu TÜRKSAT üzerinden yaptıkları yayınlara son vermişlerdi. Bu haberin bize yansıması ise "yeni bir çanak, lnb ve kablo tesisatı al" idi. Ancak yaptığım araştırmalarda fazlasıyla zeki olan vatandaşlarımın bu olayı da hemen çözdüğünü görmenin mutluluğunu yaşadım. Şimdi bu yazının geri kalanın da bu kanalı evimize nasıl getirip İngiltere Premier Lig, İtalya Serie A, İspanya La Liga, Şampiyonlar Ligi, UEA Avrupa Ligi ve NBA maçlarını şifresiz, her ay fatura ödemeden nasıl izleyebileceğimizi anlatacağım.
Azeri kardeşlerimiz uydularını bizim uydunun sadece 4 derece uzağına attıkları için yeni bir çanak almamıza gerek kalmıyor. Ancak yeni bir LNB'ye ihtiyacımız olacak. Bu LNB'nin piyasa değeri ortalama 15-20 TL. LNB'mizi aldıktan sonra aşağıdaki resimdeki gibi eski TURKSAT LNB'mizin yanına yapıştırıyoruz.
Yukarıdaki resimde sarı olan LNB Turksat, yanındaki LNB ise Azerspace uydusuna ait olacak. Buradan sonra alacağınız bir Disecq ile iki uydunuzu aynı anda uydu alıcınıza bağlayacağınız gibi, sadece maç günlerinde kabloyu LNB değiştirerek Turksat'ı devre dışı bırakıp Azerspace'i izleyebilirsiniz. Ancak benim önerim piyasa değeri 5-10 TL olan Disecqlerden bir tane alarak, her maçta uydu ile haşırneşir olmamanızdan yana. Eğer Disecq alırsanız portlardan birine Turksat gelen küçük bir kablo, diğer portada Azerspace'den gelen küçük bir kabloyu takarak tvnize gelen eski kabloyu çıkış portuna takınız. Yukarıdaki bağlantıyı bu şekilde yaptıktan sonra eve inip, uydu alıcımızı ayarlamaya başlayalım.
İlk önce yayınları şifresiz izleyebilmemiz için uydu alıcımızın "BİSS KEY" çözme özelliği olması gerekmektedir. Eğer alıcınız bu özelliğe sahip değilse de üzülmenize gerek yok. İki sene önce aldığım ve hiçbir problem çıkarmayan "BİSS KEY" özelliğine sahip bir uydu alıcının fiyatı hala 25-30 TL aralığında. Kısacası gerekli ekipmanlardan selobant dahil hiçbirine değilsek harcayacağımız para en fazla 60 TL. Yani D-Smart, NTVSpor Smart, Ligtv3 ve Tivibu Spor paketlerine aynı maçları izleyebilmek için bir ayda ödeyeeğimiz paranın yarısından daha az.
"BİSS KEY" çözme özellikli alcımızı da bağlantıya dahil ettikten sonra sıra kumandamızla yapacağımız ayarlamalara geldi. İlk önce Azerspace uydusunu alıcımızın uydu listesine eklememiz lazım. Genel itibariyle tüm uydularda Menü-->Uydu Ekleme yolundan ulaşılacak bölüme aşağıdaki değerleri girerek uydumuzu ekliyoruz. Resimde olduğu gibi Disecq çıkışları ve uydu isimlerinin uyumlu olmasına dikkat edin. Yani yukarıda Turksat'tan çıkan kabloyu Port 4'e takıyorsanız, uyduda da aynı portu seçiniz.
Sıra bize futbol keyfini doyasıya yaşatacak kanalları, listemize eklemeye geldi. Söz konusu kanallarımız ülkemizde NTV ve NTVSpor mantığıyla çalışan iki ortak kanal. Bazı maçlarda birbirlerine pas atıyorlar. Tamamen spor ile ilgili olan kanalımız İDMAN TV, diğeri ise haber ve film ağırlıklı olmakla beraber birçok büyük maçı yayınlayan AZ TV. Her iki kanal da aynı frekanstan çıktığından aşağıdaki resim kanalların bulunması için yeterlidir. Tabi şimdilik eğer frekanslar değişirse kendi internet sitelerinden güncel frekansları da bulabilirsiniz. Aramayı yaparken uydu alıcınızda seçili olan uydunun Azerspace olmasına dikkat edin.
Artık son adıma geldik. Kanallarımızı listemize ekledikten sonra açmaya çalıştığımızda "Şifreli Kanal" gibi bir uyarı alacağız. İşte burada "BİSS KEY" devreye girecek. Biraz sonra paylaşacağım resimlerdeki yolları izleyerek kanal isimlerinin altındaki bölüme şifreyi girmeniz gerekiyor. Burada dikkat edeceğiniz konu ise kanal listesindeki isim ile şifre girdiğiniz yerdeki kanal isimlerinin birebir aynı olması. Eğer aynı olmazsa kanal şifre ile eşleşmeyecektir. Şifre girme bölümleri markadan markaya değişebileceği gibi genelde Menü-->Kodu Düzenle yolundan bulunuyor. Buyrun:
Artık televizyonumuzun altında 3 tane reciever ve aylık gider hesabımızda 80-90 TL para ödemeye gerek kalmadan maçları sorunsuz bir şekilde izleyebilirsiniz. Bu işin bir başka faydası da birkaç maç izledikten sonra yeni bir lisana yani Azerbaycanca'ya ilerde düzeyde hakim olmanız. Ayrıca kanallar da hafta içi tüm Avrupa liglerinin tüm maçlarının uzun özetlerini yayınlayan programlar, ara sıra F1 yarışları, ülke milli takım maçları, dikkatinizi çekerse Azerbaycan Ligi, voleybol, hentbol, rodeo vs. müsabakalrı da yayınlanıyor.
Zahmetli görünse de sonrasında yaşanılan futbol zevki ve kazanca değer. Eğer bunların hiçbiri ile uğraşamam vaktim yok diyorsanız çağıracağınız bir uyducu 30-40 TL karşılığında bunların hepsini sizin yerinize yapabilir. Böyle olsa dahi hala kardasınız. Bir de kanalların önümüzdeki 10 günlük yayın akışını gösteren linki de buraya koymak istiyorum. Belki bu listede gördükleriniz kararınızda etkili olacaktır. Buyrun: http://www.idmantv.az/program.php
Son lafım da yayıncı kuruluşa olacak. Başlıkta da belirttiğim gibi "Siz smartsanız* biz sizden daha da smartız..."
*smart=ingilizce akıllı, zeki:)))))
Cumali ÖNCALIR
http:concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir
20 Ekim 2013 Pazar
İlk Çeyrek Fener'in, Yenisine Bakalım...
Milli takım arasından sonra lig heyecanı yeniden başladı. Fatih Terim ile birlikte alınan 3 galbiyetten sonra "acaba Brezilya gidiyor muyuz?" havasına giren ülkemizde, bu havanın aksine üzerinde kara bulutlar gezen takım ise Galatasaray oldu. Geçen senenin şampiyonu sıkıntılı dönemlerden geçerken,, haftalar önce büyük fırtınalardan geçen Fenerbahçe ise artık huzura kavuşmuş görünüyor. Arka arkaya alınan galibiyetler ve takım içinde durulan sular bu senenin tek hedefi olan şampiyonluk için ortamı oldukça müsait hale getirmiş durumda. Beşiktaş'ta ise Galatasaray maçına kadar herşey harika giderken, olaylı maç sonunda "kimya" bozuldu. Zaten kış aylarında zülum oalcak olan Olimpiyat Stadı, bu güzel sonbahar aylarında da boş kalacağından Beşiktaş'ın bundan sonraki işinin zor olacağını ve yarıştan uzak kalacağını düşünüyorum.
Peki şampiyonluk yarışı şimdiye kadar nasıl geçti ve bundan sonra nasıl olur. Buna daha mantıklı bakabilmek için Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bu sene oynadıkları takımlar ile geçen sene oynadığı maçlarda neler yaptıklarına bakalım.
Tabloya düşen takımların yerine çıkanları yazdım.
MİY --> Rize
Ordu --> Konya
İBB --> Erciyes
Tabloya baktığımızda Fenerbahçe'nin geçen sene çok büyük puan kayıpları yaşadığı maçların birçoğunu kayıpsız geçtiğini görüyoruz. Öyleki geçen sene yediği 10 puan farkı şimdiden erittiğini görüyoruz. Galatasaray'da geçen seneye oranla Akhisar mağlubiyeti dışında çok değişik bir tablo olmasa da Fenerbahçe'nin üst üste kazanması sonucu aradaki puan farkı avantajını kaybetmiş görünüyor. Dolayısıyla Galatasaray şampiyon olmak için kalan maçlarda geçen seneye göre çok daha fazlasını yapmak zorunda. Peki bundan sonra ne olur? Ligin tamamını tahmin etmek oldukça zor olsa da en azından ilk yarının geri kalanında neler olabilir bir göz atalım.
Tablo benim tahminim gibi gerçekleşirse ligin ilk yarısını lider kapatan takım Galatasaray olacak. Eğer ilk yarıyı Galatasaray lider kapatırsa ikinci yarıda ligi kolay kolay kaybedeceğini zannetmiyorum. Yalnız Galatasaray'ın kalan maçlarda bu kadar puan alabilmesi, Şampiyonlar Ligi ile birlikte götürülen lig yarışında çok kolay olmayacaktır. Ayrıca tahminlerimde duygusal davranmış da olabilirim. Ligin ilk çeyreğinin tartışmasız lideri Fenerbahçe oldu, bundan sonrası ne olur bilinmez. İzleyip görelim.
Cumali ÖNCALIR
concalir@windowslive.com
twitter.com/concalir
25 Eylül 2013 Çarşamba
Ciao Grande Terim...
Sene 97 yada 98, yaşım 11 yada 12. Hatırladıklarım sarı bir forma üzeri bir özel kanal ismi, yeleli saçlarıyla Hakan Şükür, baş parmağını yukarı kaldırıp koşan kıvırcık bir adam Arif Erdem, geride hafif "takoz" ama mücadeleci Bülent ve kenarda saçı başı dağınık ancak takımı aksine derli toplu bir adam. Daha sonra aynı adamları 3-4 sene arka arkaya seyrederken büyüyüp, aklımda ermeye başlayınca iyi işler yaptıklarını farketmeye başladım. Artık takımımın kazanmasına alıştığımdan, hafta içleri Avrupa'nın dev takımlarına yenilince sabahlara kadar ağlar hale gelmiştim. Hele ortaokulun son yılında kazanılan Avrupa Kupası, lise yıllarına diğer takım taraftarı olan arkadaşlarımız karşısına bir sıfır önde başlamamızı sağlamıştı. Bunlar olurken kenarda yine hep aynı adam vardı.
Tabi kenardaki bu adamın ismi büyüdükçe tanımaya ve sevmeye de başlamıştım. Ancak birgün gittiğini duyunca eksiklikliğinin yıllar boyu hissedileceğini düşünmemiştim. Babam ile Galatasaray dışında kahveye maçlarını izlemeye gittiğimiz bir takım daha vardı. "Mor Meneşekler". İlginç bir şekilde Hakan Şükür kadar Chiesa'yı, Hagi kadar Rui Costa'yı, Ali Sami Yen Stadı kadar Artemio Franchi'yi de sevmeye başlamıştım. O dönem yayınlanan bir reklamdan ötürü İtalyanca'ya karşı bir sempatim bile oluşmuştu. Bunların hepsinin sebebi, bana Galatasaray'ı da sevdiren kenardaki o adamdı. Geri döndüğünde heyecanlanmıştım ancak nedenlerini(stat, kadro, yönetim) daha sonra anladığım başarısızlık ona olan sevgimi azaltmasa da gözümde çok büyütmemem gerektiğini düşündürüyordu. Ancak bu düşünce yerini, yıllar sonraki üçüncü gelişinde tamamen "Fatih Terim=Başarı"ya bırakıyordu. Kısacası bu adamı; çoğunlukla yüklemi olmayan cümlelerini, yabancı dil konuşma çabalarını, kilolarca terleyen gömleklerini, karizmasını, otoritesini, başarısını ve Galatasaray'ı en az benim kadar sevişini çok ama çok seviyorum. Gidişine de çok üzüldüm.
Peki ne oldu da bu duruma geldi? Tarafarın büyük çoğunluğunun bu kadar sevdiği bir hoca kovulurcasına neden gönderildi? Başarılı gidilirken bu kumar neden oynandı? Neden hocayı tutmak için daha fazla çaba gösterilmedi? Bu soruların tamamının muhattabı yönetim. Yönetim içinde de Fatih Terim sevmeyenler olabileceğinden bu sorulara Fatih Terim açısından olumsuz cevaplar bulmak da mümkün? Peki Fatih Terim'in hataları var mıydı? Gerçekten bir güç kavgasının içine girdi mi? Egolarının kurbanı oldu mu? Ön planda olduğunu söylediği Galatasaray'ı kişisel problemlerinden dolayı göz ardı etti mi? Bu soruların da cevapları şimdilik belirsiz. Bunları zamanla anlayacağız. Herkes kendine göre haklı olduğundan haklı-haksız arama çabasına girmekten uzak duracağım. Ben şimdiden sonrasına bakmanın daha faydalı olduğunu, zaten Fatih Terim o yada bu şekilde bu kulübe yeniden döneceğini ve mihenk taşı olmaya devam edeceğini düşünüyorum. Büyük ihitmalle bu dönüş şimdi kavgalı gittiği başkana, başkan adayı olup karşısına çıkma olarak gerçekleşecektir. Böyle bir durumda ne olacağını tahmin etmekte zor değil. Muhtemelen Terim bugünün acısını çıkarırcasına Aysal'ı sandığa gömüp bu kulübün başkanı olacaktır. Ancak bu süre zarfında Galatasaray şampiyon olmaya devam edip, Avrupa'da da ilerlemeye devam ederse tablo tamamen tersine de dönebilir.
Fatih Terim'in ayrılışı bir dönemin sonu olduğu gibi bir dönemin de başlangısı olacağı için bu dönemin nasıl geçeceğine, nelere dikkat edileceğine de bir göz atmakta fayda var. Bence Terim'in yerine bulunacak hocadan çok bu takımda Terim için yer alan bazı isimlerin gelecekleri netleştirilmeli. Öreğin Selçuk, Burak, Muslera gibi isimlerin sözleşmeleri mutlaka uzatılmalıdır. Çünkü Terim'den sonra yaşanacak bu ayrılıklar taraftarı daha da gerebilir. Fatih Terim'in yerine getirilecek isim ince elenip sık dokunmalı. Bahsedildiği gibi ismi büyük bir hoca, egoları yüksek başkan için yine çalışılması zor bir tercih olabilir. Bence başkanın ilk önce bu kritere göre hareket etmesi lazım. Yoksa Terim de yaşadığı problemi yeni hocada da yaşaması kaçınılmaz olur. Konuşulan isimlerden hangisinin iyi olup olamayacağı ile ilgili yorum yapmak şimdiden yersiz olur. Çünkü Barca efsanesi Rijkaard ile kulüp antrenörü Cevat Güler yaptıkları ile kariyer orantılarındaki anormallik, kariyeri olan her hocanın başarılı olacağını yada tam tersi bir durumu kesinleştirmez. Ancak kadro yapısı itibariyle ismi küçük bir ismin, özellikle Fatih Terim'den bu takıma çapsız gelme ihitmali çok yüksek.
Bir başka sorun da Fatih Hoca'nın yardımcıları konusunda yaşanacak. Özellikle Scott Piri'nin ayrılması takım performansını olumsuz yönde etkileyebilir. Taffarel'in Muslera dışında bir ismi yetiştiremeden Florya'dan ayrılması kaleci probleminin devamının habercisi. Şaş ve Davala'nın Türk ve duygu yoğunluğu yüksek futbolcular üzerindeki etkileri de yadsınamaz. Bunların dışında belkide yaşanabilecek en büyük sorun, sezondur takımın arkasında büyük bir desteğe ve itici kuvvete sahip olan taraftarın kaybı olabilir. Bu sezon itibariyle zaten istenilen gibi gitmeyen takımın olası kötü sonuçları, taraftar ve yönetim arasını iyice açarki bu da sadece ve sadece Galatasaray'a zarar verir. Konuyla şimdilik alakası olmasa da bu hamle ile gelecek sene olması muhtemel olan Arda Turan transferinin de tamamiyle rafa kalktığını söyleyebiliriz.
Kısacası Galatasaray'ı bekleyen ve önceden zor olan serüveni, son yönetim hamlesiyle daha da zor bir hale gelmiştir. Ancak olaya "Hoca'yı satanı bizde satarız." penceresinden bakmakta çok doğru değil. Hocanın da dediği gibi başında kim olursa olsun Galatasaray'ı yaşamaya, Galatasaray ile yaşamaya, aslolan kısmı Galatasaray'ı koymakta fayda var. Ancak yönetim kim olursa bir Galatasaray geleneği olan "taht oyunlarına ve ayaklı gazeteceliği" de son vermenin artık zamanın geldiğini düşünüyorum.
Not: Adana'da Galatasaray Lisesi olsaydı ya da Fatih Terim gençlik yıllarında bir şekilde Mekteb-i Sultani ile buluşabilseydi bu camianın Alex Ferguson'u olurdu.
Cumali ÖNCALIR
twitter.com/concalir
5 Eylül 2013 Perşembe
Yolun Başı: Bruma
Altyapısı hiç gelişmemiş, transfer ve izleme komitelerinin neyi nasıl izlediği belli olmayan bir futbol ülkesinde gelecek vaadeden gençlere az yatırım yapıp çok para kazanma fikrinin bir hayalden ibaret olduğunu düşünüyorum. Bu durumda yetiştiremiyorsan ve futbolcuyu çok çok küçük yaşlarda izleyip bulamıyorsan yapılabilecek en mantıklı hareket Bruma gibi "neredeyse olmuş" futbolculara kayda değer paralar verip, verim alıp çok daha yüksek bedellere satmaya çalışmaktır.
Bu girişten sonra son birkaç günümüzün tartışılan haberi olan Bruma transferine dönelim. Bu transferi tartışılır hale getiren tek şey ise futbolcu için ödenen paradır. Ancak biraz sonra yapacağım hesap ile aslında Bruma'nın zannedilen kadar çok büyük bir maliyete sahip olmadığını anlatmaya çalışacağım.
İlk önce Bruma'nın mevcut kadroda yerini alabileceği abilerinin maliyetlerine bakalım. Şu an takımın aksayan noktalarının başında gelen Hamit Altıntop'a ödenen bonservis 3,5 milyon euro ve maç başları hariç yıllık maaşı için ise 4 yıllık toplam 11,5 milyon euro. Yani Hamit'in yıllık maliyeti 4 milyon euro ve yaşı 31. Diğer seçenek Amrabat için ise 8 milyon Kayseri'ye, 1 milyon PSV'ye ve maç başları hariç 5 yıllık 6 milyon euro kendisine. Yani Amrabat'ın yıllık maliyeti ise 3 milyon euro ve yaşı 27. Ya da bütün yazı yatarak geçirmiş olan ve takım bulamadığı için dönüp bir de üstüne Şampiyonlar Ligi listesine girmiş olan Aydın Yılmaz'ın maliyeti her yıl için maç başılar hariç 1 milyon euro ve yaşı 26.
Şimdi Bruma'ya alternatif olan ve transferi için uğraşılan isimlere bakalım. Kanatlara bir takviye için yaz boyu uğraşan Galatasaray'ın bir yabancı transfer yapacağı tahmin ediliyordu. Bu yönde özellikle Farfan ve Nani isimleriyle dirsek temasına geçilse de transferler tamamlanamamıştı. Farfan için konuşulan bonservis bedeli 8 ila 9 milyon eurolarda ve yıllık alacağı ücret ise maç başları artı bonuslar hariç en az 3 milyon eurolarda bir rakamdı. Farfan ile 4 yıllık bir sözleşme yapılacağını düşünürsek yıllık maliyeti 5-6 milyon euro arasında idi. Farfan'ın yaşının 29 olduğunu da bir kenara yazalım. Nani için istenilen rakam yine 6-7 milyon eurolarda ve yıllık ücreti, maç başı artı bonuslar hariç 4-5 milyon euro civarında idi. Nani ile de 4 yıllık bir sözleşme yapılacağını düşünürsek yıllık maliyeti 6 milyon euro ve yaşı 27.
Buraya kadar saydığımız futbolcular elbette tecrübe ve kariyer bakımından Bruma ile kıyaslanamayacak isimler. Ancak bu paralar yüksek ihtimalle kendileri için ödenen son bonservis bedelleri olacak ve bir daha bu maaşları bulamayacaklarından sözleşmelerini tamamlamak için ellerinden geleni yapacaklardı. Olası bir başarısızlık durumunda ise bu futbolcuları gönderecek yer aranacak, belki de maaşlarının bir kısmı yine Galatasaray tarafından ödenmeye devam edilecekti. Yani transferler en az Bruma'nınki kadar kumardı.
Şimdi gelelim pahalı Bruma'nın sözleşme detaylarına. 10 milyon bonservis, bazı şartlarda ortaya çıkabilecek 3 milyon bonus ve maç başları, başarı primleri dahil futbolcunun kazanacağı maximum yıllık 1,5 milyon euro. Bu durumda Bruma'nın yıllık maliyeti ortalama 4 milyon euro ve yaşı 19.
Karşılaştırma için bahsettiğim futbolcuların ortalama maliyetlerini tekrar listeleyim;
Hamit : 4 milyon - 31 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 34)
Amrabat : 3 milyon - 27 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 30)
Aydın : 1 milyon - 26 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 28)
Farfan : 6 milyon - 29 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 33)
Nani : 6 milyon - 27 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 31)
Bruma: : 4 milyon - 19 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 24)
En önemlisi ve belki de gözden kaçırdığımız mevzu, Bruma'nın buraya gelmeden önce faal olarak futbol oynuyor olması ve oynadığı maçlarda oyuna fazlasıyla etki eden bir performans sergiliyor olması idi. Sporting Lizbon'un A takımında olmasa da bir alt ligde oynayan pilot takımında ve alt yaş milli takımlarında gösterdiği performans "bu çocuk iyi topçu" demek için fazlasıyla yeterli görünüyor. Bir transfer tamamlandıktan sonra "aslında onu bir sürü büyük takım istiyordu" gibi açıklamaları sevmesem de, Bruma için istekli ( tabi maddi olarak Galatasaray kadar değil) olan birçok takımın olduğunu biliyoruz. Sonuç itibariyle Galatasaray bu futbolcuyu alarak mantıklı bir kumar oynamış ve geleceğe ciddi bir yatırım yapmıştır. Tutmaması durumunda kaybedeceği para daha önce havaya saçtığı paraların yanında solda sıfır kalacatır.
Bunca laf kalabalığından sonra Galatasaray için oluşabilecek asıl problem Bruma transferinin tutması durumunda yaşanacaktır. Varsayalım söz konusu futbolcu takımda kendine yer bulup ligde 15 gol, 10 asistlik ve Avrupa'da da 3 gol 5 asistlik bir performans sergiledi. Bu durum diğer sezonlarda da devam etti. O zaman şimdi kendi için harcanan para tartışılan Bruma'nın nasıl takımda tutulacağı, tutulmaz ise yaşanacak olumsuz durumlar yada hangi takımın daha çok bonservis ödeyeceği tartışılıyor olabilir. Kısacası Bruma henüz yolun başında. Umarım bize yeterli başarı ve parayı kazandırdıktan sonra yolu daha açık olur.
Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir
3 Eylül 2013 Salı
Hadi Çık Çıkabilirsen...
Geçen sene Şampiyonlar Ligi grubundan çıkmayı, bir tur daha ilerleyerek çeyrek final oynamayı başaran ve çeyrek final maçında tur atlamasa bile dev rakibine karşı oynadığı heyecan verici futbol ile taraftarını mutlu eden Galatasaray'ın bu sezon işi oldukça zor. Çünkü grubundaki takımlar tam anlamıyla devler. Devler Ligi diye de anılan Şampiyonlar Liginde Cluj, Braga ve gruptan çıkmayı garantilemiş olarak Arena'ya gelen Manchester gibi çok da dev olmayan takımlarla karşılaşan Galatasaray için asıl sınav bu sene olacağa benziyor.
Gruptaki rakiplerimiz herkesin fazlasıyla yakından tanıdığı Real Madrid, İtalya da ligi aynı Galatasaray gibi son iki yıldır sürklase eden Juventus ve stadı dışında tanıdığımız herhangi bir özelliği bulunmayan Kopenhag. Rakipler oldukça zor, ancak bu gruptan çıkmak imkansız değil. Hatta bu grubun Türk takımlarının en büyük sorunlarından biri olan rakip küçümseme için elverişli olmaması bir avantaj bile olabilir. Peki rakiplerimizin kadrolarında ne durumda, transfer dönemlerinde ne gibi değişiklikler yaşadılar?
Real Madrid transfer sezonun son anlarına kadar sakin görünse de son anda hem gidenler, hem kalanlar bakımından oldukça hareketli saatler yaşadı. Tottenham'dan Gareth Bale transfer traihinin en pahalı transferi olup bir rekora imza atarak Barnebau'nun çimlerine ayak bastı. Malaga'nın genç yıldızı Isco Arsenal'e giden Mesut Özil'in yerini aldı. Ayrıca alındığından beri isteneni veremeyen Kaka, kendisini Kaka yapan teknik adamın takımın başına gelmesi ile birlikte kendisini Kaka yapan takıma geri döndü. İllaramendi varisi olarak görüldüğü Xabi Alonso gibi Sociedad'dan ciddi bir rakama transfer edildi. Higuan, Raul Albiol ve Callejon Rafa Benitez için Napoli'nin yolunu tuttular. Kadroda yer bulamayan Carvalho da Monaco'ya gitti. Ancak bunların dışında takımı en çok etkileyebilecek ayrılış kulübede yaşandı. Kimilerine göre en iyi teknik direktör olan Jose Mourinho eski aşkı Chelsea'ye geri dönerken, geçmişte Fatih Terim ile kötü bir hukuku olan Carlo Ancelotti takımın başına geçti.
Juventus'ta transfer dönemi sonrası takımın daha da güçlendiğini söylebiliriz. Şampiyon takımdan forvet Alessandro Matri dışında göze çarpan önemli bir ayrılık yaşanmazken, zaten güçlü olan savunma Torino'dan Ogbonna ve Atalanta'dan Peluso ile takviye edildi. Forvet hattı ise Carlos Tevez ve Fernando Llorente ile farklı bir çehre kazandı. U-20 Dünya Kupası'nın yıldızı Paul Pogba, aynı performansını sezon başı itibariyle kulübünde de göstermeye devam ediyor. Kısacası Juventus yeni stadı, başarılı teknik adamı ve iki sezondur yakaladığı istikrarla grubun bir diğer ağır topu.
Danimarka temsilcisi ve stadında Uefa Kupası kazandığımız Kopenhag ise görünürde en zayıf rakibimiz. Kadrolarında tanıdık isimler İsveçli tecrübeli defans oyuncusu Mellberg ve geçen seneki şampiyonlar ligi maçlarından hatırladığım Brezilyalı orta saha oyuncusu Claudemir. Takımın en önemli ismi olan forvet Cornelius ayrılarak Premier Ligin yeni takımı Cardiff'in yolunu tuttu. Ancak kuzey takımlarının disiplinli yapısı ve nispeten kış aylarına denke gelecek deplasman maçı Kopenhag'ında hafife alınmaması gerektiğinin kanıtı.
Peki Galatasaray bu gruptan nasıl çıkar? Fikstüre baktığımızda aslında çıkış için uygun olduğunu söyleyebiliriz. Gala içerde Real Madrid maçı ile yapılacak. Galibiyet yada beraberlik sürpriz olur. Yani buradan hanemize puan yazmayalım. Juve deplasmanda Kopenhag'ı yener. İkinci hafta ise Cim Bom Juventus deplasmanına giderken, Real içerde Kopnehag'a fark atacaktır. İlk maçta puan alınanaması durumunda bizim için grubta havlu atma yada devam etme maçı deplasmandaki Juventus maçı olacak. Burada alacağımız bir beraberlik bizim önümüzü açacaktır. Böylece iki hafta sonunda durum: Madrid:6 Juve:4 Gs:1 Kopenhag:0 olacaktır.
Sonraki iki haftada gruptan çıkmak gibi bir niyet varsa Kopenhag maçlarında kesinlikle puan kaybedilmemeli. Biz Kopenhag'ı her iki maçta da yenerken, grubumuzdaki devler de birbirleriyle oynayacaklar. Barnebau'da Real Madrid'in kazanacağını varsayarsak, Torino'daki Juve-Madrid maçından çıkacak beraberlik bizim için çok çok iyi olsa da Juve'nin Madrid'i yendiği varsayalım. Bu durumda Arena'daki Juventus maçı bizim için final yapacaktır. Juve-Real maçından beraberlik çıkarsa bize beraberlik, Juve yenerse bize galibiyet gerekiyor. Biz yine kötüye göre kendimizi hazırlayalım ve Juventus'un Real Madrid'i yendiğini düşünelim. Dört maç sonunda puan durumu: Real:9 Juve:7 Galatasaray:7 Kopenhag:0
Gelelim son iki maça. Los Galacticos'un Barnebau'da bizi yenip gruptan çıkmayı garantileceğini, Juventus'un da Kopenhag'ı yeneceğini varsayarsak son maç öncesinde Juventus bize 3 puan fark atarak Arena'ya gelecektir. Ancak ikili averaj alacağımız bir galibiyette bizden yana olacağı için gruptan Madrid ile birlikte çıkacak takım biz olacağız. Kısacası bu sezonki Real Madrid maçlarından 0, Juventus maçlarından 4 ve Kopenhag maçlarından da 6 puan alırsak gruptan çıkıyoruz.Devler Ligi böyle birşey olsa gerek. Hadi bakalım çık çıkabilirsen...
Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
www.twitter.com/concalir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)