8 Ocak 2014 Çarşamba

"HAJRO"lur İnşallah...

       
        Hajrovic ile ilgili geniş bir bilgiye sahip olmamakla birlikte internet sitelerinde izlediğim videolar sonucunda en azından kötü bir futbolcu olmadığını anlıyorum. Tabi videolardan izleyip çok iyi topçu dediğimiz birçok futbolcunun hayal kırıklığı olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir. Transferin Hajrovic ve  Galatasaray için hayırlı olmasını dilerim.

        Bu transferin asıl püf noktası ise Hajrovic'in Türk statüsünde oynama ihtimalinin olması. Bundan bir sene önce yazdığım bir yazıda altyapısı olmayan ülkemizin yerli futbolcu üretemediğinden dünyanın dört bir yanından Türk arayacağını, uzun süredir ülkede kalan yabancıları devşireceğini tahmin ettiğimi söylemiştim. Ancak savaş sebebiyle ülkemize kaçmış insanların da Türk sayılabileceğini hiç düşünmemiştim. Bundan sonra yaz tatillerini Türkiye'de geçirenler de Türk statüsünde oynarsa hiç şaşırmam. Çünkü "yok". Memlekette takıma koyabileceğimiz kadar kaliteli futbolcu yok. Bu altyapılar olduğu sürece (0+0x0-5) formülünü de uygulasak iyi futbolcularımız olmayacak. Hal böyle iken dünyanın dört bir tarafından kendini Türk hisseden futbolcular bile arayacağız. (bknz: Baroni:Türk vatandaşı olmaktan gurur duyarım : mealen, bu parayı başka bir yerde bulamam, adım Baroni yerine Barbaros olsun ne var!)

         6+0+4 kuralından ötürü memleketteki "Abdurrahman Çelebi'lerin" fiyatlarının anormal yükselmesi ve Anadolu kulüplerimizin yöneticilerinin büyük takımda oynamak isteyen gençlerin futbol oynama haklarını elinden alıp transferlere taş koymaları sonucu, Galatasaray yine ve yeniden dış piyasaya yöneldi. Eğer bu kural olmazsa, Bruma transferinde de söylediğim gibi gelecek adına oldukça mantıklı transferler olan Hajrovic ve Telles Galatasaray'ın elini yine rahatlatmak yerine kadro oyunlarının devamına sebep olacağa benziyor. Dany'nin gittiğini, Riera ve Amrabat isimlerinden de kurtulunduğunu varsaysak bile elde yine 9 tane yabancı kalacağı için her hafta kimin yedek kalacağı merak konusu olmaya devam edecek.

           Muslera, Chedjou, Melo, Sneijder ve Drogba'nın yerlerinin garanti olduğunu varsayalım. Geriye kalan Eboue, Bruma, Hajrovic ve Telles isimlerinden sadece bir tanesi kadrodaki yerini alabilecek. Peki hangi durumda kim oynar, sisteme etkisi ne olur birlikte inceleyelim.


  •  İlk ve en düşük gördüğüm ihtimal Eboue'nin yerinde devam etmesi. Eboue'nin devamı durumunda Telles, Hajrovic ya da Bruma olmayacağı için sol taraf  her durumda Hakan Balta'ya emanet edilecek ve ilk yarıya göre yeni bir durumla karşılaşamayacağız.



  • İkinci ve muhtemel görünen tercih son zamanlarda yükselen form grafiği ile Sabri'nin sağ tarafta tercih edilmesi olabilir. Bu durumda Hajrovic, Telles ya da Bruma üçlüsünden biri tercih edilebilir. İlk etapta tercih, 3-5-2 oynanmaya devam edilirse Telles olabilir. Eğer 4'lü defansa dönülürse ve solda Telles oynatılırsa orta saha oluşumu yine merak konusu. Eğer Yekta kalırsa, Mancini'nin son haftalarda oynattığı "baklava dilimi" orta sahaya devam edilebilir. Yekta'yı ön liberoda, Selçuk ve Melo'yu onun önünde sağlı-sollu ve daha serbest oynatıp onların önlerinde de Sneijder'li bir orta saha izleyebiliriz. Bu sistemde Yekta yerine Hamit oynatılıp Melo bilindik yerine de çekilebilir. Bu durumda  Hamit ve Telles ile birlikte iki yeni transferle oluşmuş bir takım izleyebiliriz.



  • Peki Hajrovic'i nasıl izleriz? Mancini'nin Hajrovic'i aslında aklındaki sistem olan 4-2-3-1'in sağında tercih edeceğini düşünüyorum. Ancak bu sistemde de Burak Yılmaz'ın nerede oynayacağı problemi ile karşılaşıldığından Forvetin mutlaka iki forvet ve arkalarında Sneijder'den oluşacağını düşünüyorum.


       Yukarıda saydığım üç olasılıktan anlaşılan Galatasaray'ın defansın heryeri ve orta saha için yerli isimlere ihtiyacı var. Ancak Tarık Çamdal ve Veysel Sarı isimlerinin Eskişehirspor'a para kazandırılarak alınmasına kesinlikle karşıyım. Bunun yerine başkanları, sezon sonu sözleşmesi bitecek futbolcuya dünyanın parasını istemeyecek  ve futbolcusunu kadro dışı bırakarak aslında kendisini cezalandırmayacak kadar akıllı olan kulüplerden alışveriş yapmanın daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. Futbolcu da Galatasaray'ı gerçekten istiyorsa sezon sonuna kadar bekler ve bedelsiz gelir. Böylece kulübünün başkanı da elindekinin sadece bir "keçi" olduğunu farketmiş olur.
   
       Peki kimler alınmalı. Bursa'dan Şener, Sivas'tan Ziya, Gençlerbirliği'nden Ahmet Çalık yada Akhisar'dan Uğur Demirok. Kayserisporlu Salih Dursun için ise ayrı bir parantez açmakta fayda var. Hırsını kontrol etmeyi becerebilirse ikinci bir Gökhan Gönül olmaması için hiçbir sebep yok. Kısacası o da alınabilecekler listesinin en yukarısında. Ancak yönetici bazındaki sıkıntı Kayserispor'da da var. Salih Dursun için Para+Ceyhun+Yekta vs. paketlere gerek yok. Makul fiyatı teklif edilmeli, kabul edilirse alınmalı aksi takdirde alınmamalı. Zaten kadrodaki Eboue, Sabri ve gerekirse orada oynayabilecek Hamit ve Chedjou ile bölge doldurulabilir.


        Yeni transferleri rahatlıkla izleyebileceğimiz asıl platformlar ise başta Türkiye Kupası olmakla birlikte Şampiyonlar Ligi olacak. Avrupa'da Mancini yenileri tercih eder mi bilinmez ancak özellikle Bruma ve Hajrovic için formayı alacakları kulvar kupa olacağa benziyor. Kalabalık fikstürde Tokatspor, Elazığspor ve Antalyaspor gibi rakiplere karşı Sneijder, Drogba, Melo gibi ağır topların dinlendirileceğini düşünürsek genç yabancılar bu maçlarda forma şansı bularak kendilerine asıl ihtiyaç duyulacak olan gelecek seneye yavaştan hazırlanmaya başlayacaklar.

         Gelecek sezonun kadro yapılanmasını etkileyecek en önemli faktör yine yabancı kuralı olacak. Ancak Fatih Terim'in son yapılan toplantıdan sonra yaptığı açıklamalardan kulüplerin elini rahatlatacak bir karar çıkacağa benziyor.O da muhtemelen 6+2+2 şeklinde yani bundan bir önceki formül ile aynı olacaktır. Bu durumda  tüm yabancı futbolcular Galatasaray'da aktif bir şekilde kullanılabilecektir. Yok karar değişmez ise başta Drogba, daha sonra ise Sneijder olmak üzere takımın kelli felli yabancıları tartışılmalıdır. Çünkü Bruma, Hajrovic ve Telles uzun zamandır Galatasaray yönetiminin yaptığı en mantıklı, içime en sinen transfer hamleleri. Hergüne yeni "FLAŞ" haberler ile uyandığımız ülkemizde yabancı sınırlaması ile ilgili alınabilecek yeni bir karar Galatasaray'ı rahatlatabilir.


Cumali ÖNCALIR
concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir

       

       
       

5 Aralık 2013 Perşembe

Sinyor'un Bol Kıymalı Spagettisi

     
    Malumunuz et yemek geçmişten beri ülkemizde bir lüks. Belki de vatandaşlarımız eti, yaptıkları yemeklerin çoğunda sadece aroma katsın diye tadımlık kullanıyor. Gerçek anlamda, doya doya et yiyebildiğimiz yegane zamanlar ise yılda birkaç gün olan Kurban Bayramı. Makarna ise etin tam aksine başta öğrenciler olmak üzere, çalışan bayanların, bekarların ve yemeğe fazla para harcayamaycak olanların kurtarıcısı durumunda.  Soslusu, fırında yapılanı, peynirlisi, yoğurtlusu, ketçap-mayonezlisi kısacası envayi çeşidi yapılır makarnanın. Ancak kimileri beğenerek yese de makarnanın kıymalısı, kıyma ile yapılacak dolma, tava, karnıyarık, lahmacun gibi yemeklerin varlığı düşünülünce birçok kişi tarafından et israfı olarak görülür. Ancak bunun tam tersini, lezzetli ve doyurucu olduğunu düşünenlere rastlamak da mümkün.

          İşte Sinyör Mancini'nin kariyeri boyunca yaptığı transferler ve bu transferlerle elde ettiği başarılar bol kıymalı spagettiye benziyor. Kimilerine göre oldukça doyurucu iken, kimilerine göre ise onca "etin israfı". Özellikle Manchester City ile yaptıkları ikinci grubu haklı gösterse de yıllardır kazanılamayan Premier Ligin kazanılmasını yeterli bulanların sayısı da azımsanmayacak kadar fazla. O zaman gelin Sinyor Mancini'nin kariyeri boyunca kullandığı malzemeler ile elde ettiği ürünlere birlikte bakalım. Sonucun doyurucu mu yoksa israf mı olduğuna okuyanlar karar versin.

          Teknik direktörlüğe Fatih Terim'in finale kadar getirdiği Fiorentina ile İtalya Kupası'nı kazanarak başlayan Mancini, kariyerine parlak ve bir o kadar şanslı bir başlangıç yaptı. Kupanın bir kulpundan Fatih Hoca'nın  tuttuğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Fiorentina'nın o zamanki maddi durumu düşünüldüğünde bırakın yüksek bütçeli transferleri, ertesi sezon takımın önemli isimlerinden Rui Costa, Francesco Toldo ve Tomas Repka'yı ciddi rakamlara sattığını görüyoruz. Bu şartlar altında ikinci sezonun sonunu göremeden takımın başından ayrıldı.




          Fiorentina'dan sonra gittiği Lazio'da da çok para haracayamayan, üstüne üstlük Nesta, Crespo, Kovacevic, Mendieta gibi yıldızları da kaybeden Sinyor Mancini; Stam, Couto, Mihajlovic,  Claudio Lopez gibi isimleri barındıran kaliteli bir kadroyla ligi 4. sırada bitirip, UEFA Kupası'nda yarı final oynadı. Ertesi sene ise Şampiyonlar Ligi'nde Beşiktaş'ın da yer aldığı grupta 5 puanla sonuncu olup,  ligi 6. sırada bitirmesine rağmen sezonu İtalya Kupası ile kapatarak ağızlara bir parmak bal sürdü. Lazio'daki iki sezonda transfere harcadığı para ise 22,100,000 € idi.


        Sonraki durak ise parayı yavaştan harcamaya başlayabileceği İnter'di. Vieri, Recoba, Adriano, Veron, Cambiasso, Davids, Zanetti,  Emre ve daha birçok yıldız dolu kadrosu ile ilk resmi maçında Juventus'u yenip İtalya Süper Kupası'nı kazandı.  Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde ezeli rakip Milan'a elenip, ligi 3. sırada bitirdi. Tabi İtalya Kupası'nı kazanma adeti İnter'de de devam etti.  O sezon için yapılan tek ciddi transfer 3,500,000 €'ya alınan Nicolas Burdisso idi. Ertesi sezon Roma'ya karşı  kazanılan Süper Kupa ile başlıyor, Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynanıyor ve İtalya Kupası Roma'nın elinden yine alınıyordu. Sezon sonunda İtalya'yı sarsan şike davası belki de Sinyor'un da kaderini değiştiriyor ve rakiplerinin durumundan faydalanıp üst üste şampiyonluklar yaşayacağı dönem başlıyordu. O sezon ligi normalde 3.sırada bitimesine rağmen Juventus ve Milan'ın aldığı cezalardan dolayı İnter şampiyon ilan ediliyordu. Sezona girilerken transfer edilen isimler ise Walter Samuel, David Pizzaro, Santiago Solari ve harcanan para 32,000,000 € idi. Luis Figo ve Maxwell'in de bedelsiz transfer edildiğini belirtmek isterim.

       Ertesi sene geçmiş sezonda kazanılan 2+1 kupa ve rakiplerin düştüğü durum göz önüne alındığında para harcamanın tam zamanıydı. İbrahimovic, Maicon, Viera, Grosso ve Rincon için harcanan toplam bedel 50.000.000 € idi. Bunun sonucunda gelen başarılar ise Juventus'un bir alt ligde olması, Milan'ın -8 puanla lige başlaması sonucu gelen bir şampiyonluk ve Şampiyonlar Liginde oynanan ikinci turdu.

     2007-2008 sezonunda takıma fazla takviye yapmaya gerek duymayan Mancini, Chivu, Suazo, Rivas, Pele ve Enrico Alfanso gibi isimlere 38.000.000 € harcıyordu. Süper Kupa ile başlayan sezonu şampiyonlukla kapatan Sinyor için Avrupa ise yine hayal kırıklığıydı. Bunca harcama ve bu kadroya rağmen devler arenasına veda edilen tur yine ikinci turdu. Kısacası Mancini'nin 3 lig, 2 kupa ve 2 süper kupa için harcadığı transfer parası toplam 120.000.000 € idi.

      İtalya'daki başarılı lig performansı, kıtanın diğer ucunda lig şampiyonluğu hasreti çeken ve Mancini'nin bile harcayarak bitiremeyeceği kadar paraya sahip olan Manchester City'nin dikkatini çekmiş olacak ki Sinyör'ün bir sonraki durağı ada oluyordu. Çalışmaya yaklaşık bir buçuk yıl ara veren Mancini, 2009/10 sezonunun ikinci yarısında Mark Hughes'ın yerine kulüp tarihinin o ana kadar kurulmuş en pahalı kadrosunun başına geçiyordu. Sansasyonel transferler için ise diğer sezonu beklememiz gerekiyordu. İkinci yarı için yapılan tek takviye ise Adam Johnson'dı. 2010/11 sezonunun başında Yaya Toure, David Silva, Aleksander Kolarov, Jerome Boateng ve James Milner'ı, devre arasında ise Edin Dzeko'yu katan Sinyor'un sezon sonu bilançosu ise lig üçüncülüğü, UEFA Avrupa Liginde son 16 ve bir Mancini klasiği haline gelen kupa(FA Cup) idi. O sezon için transfere harcanan para ise 182.500.000 € idi.

       Gelecek sezona daha iddialı girmek ve Şampiyonlar Liginde başarı isteyen Mancini az ama öz transferler yapmayı tercih etti. Atletico Madrid'den alınan Agüero ve Arsenal'den alınan Nasri,  Mavilerin yeni prensleriydi. Pantilimon, Clichy ve Savic ise iki yıldızın gölgesinde kalan diğer transferler idi. Tabi bu iddianın bir de bedeli olacaktı. Faturada yazan rakam ise 95.000.000 €  idi. Karşılığında ise 44 yıldır hasretle beklenen Premier Lig şampiyonluğu United'ın hediyesi olarak ve Agüero'nun son dakikada attığı golle kazanılıyordu. Ligdeki bu tarihi başarıya rağmen bu kadronun Şampiyonlar Liginde gruptan dahi çıkamayaşı Mancini'nin eleştrilmesi için yetiyordu. Uluslararası başarısızlık Avrupa Liginde de devam ediyor, Porto'yu eleyen takım son 16'da Sporting Lizbon'a eleniyordu.

       Ertesi sene zaten müthiş bir kadroya sahip olan Mancini, sezona birkaç transfere girmeye karar veriyor ve  Javi Garcia, Nastasic, Sinclair, Maicon, Rodwell'e 61.000.000 € harcıyordu. Bunca harcama ve eldeki kadroya rağmen Madrid, Dortmund ve Ajax'tan oluşan ölüm grubundaki sonunculuk Sinyor'un sonunu hazırlamaya başlıyordu. Bunun üstüne ligi ezeli rakibi Manchester United'a 11 puan farkla kaybedilince Sinyor'un ada serüveni de son buluyordu.

      Manchester City'de biri Premier Lig, biri FA Cup ve biri de Community Shield olmak üzere 3 kupa kazanan Mancini'nin sadece transferlere harcadığı paranın 350.000.000 € olduğunu düşününce, Sinyor'un spagettinin kıymasını biraz fazla çıkardığını görüyoruz.

      Peki birçok Galatasaraylının kurtuluş olarak gördüğü ara transferde Mancini'nin malzeme listesi nasıl olacak? Ya da hala liste verebilecek bir pozisyonda kalabilecek mi? Bu soruların tamamına ışık tutabilecek maç Juventus maçı olarak görünüyor. Tur atlanılması durumunda transfer yapılabilir. Ancak tur geçilmesi durumunda eşleşilecek rakip de transferleri şekillendirebilir. Bayern, Barca gibi devlerle eşleşilmesi durumunda büyük transferlere gerek duyulmayabilir. Ayrıca ligde ilk yarıda kalan dört haftada puan farkının artması durumunda da ara transferde yeni bir transferi lüks haline getirebilir. Sinyor sadece Türkiye Kupasını alacak diye transfer yapmaya gerek yok. Bu sefer bol kıyma ile spagetti de yapamayabilir. Yapsa bile iki yıldır Adanalı'nın elinden kebap yemeye alışan taraftarı doyuramayabilir...

Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir

       

27 Kasım 2013 Çarşamba

Biz de Anlayamadık Sinyor...

   
       Rakibin 5 kg pirinç kadar değer vermediği bir maçta, kadrosundan 5-6 tane as oyuncusu bulunmayan ve üstüne üstlük defansın bel kemiği bir ismi kaybedip 10 kişi kalmış bir takıma karşı 65-70 dakika boyunca bir reaksiyon verememini ve neredeyse dayak yercesine mağlup olmanı anlayamadık Sinyor Mancini.

      Realist bir şekilde yaptığının Juventus'un %80 tur şansı yorumunu kendi lehine değiştirme fırsatını yakalamana rağmen, buna kendin dahil kimseyi inandıramamanı, tur işini bunca fırsata rağmen son maçtaki galibiyete bırakmış olmanı anlayamadık Sinyor Mancini.

      İyi defans yaptırır, takımları az gol yer diye bildiğimiz bir teknik adamın defansının, rakip fovetlerinin her geldiği pozisyonu tabelayı yazdıracak kadar evlere şenlik bir halde olmasını bir türlü anlayamadık Sinyor Mancini.

     Topu her ayağına aldığında bırakın gidip asist yapmayı, mutlaka geri dönen ve sürekli hata yapma potansiyeli olup bunların çoğunda da hata yapan Dany'yi , defalarca sol bekte denemene ve hiçbirinde muvaffak olamamana rağmen neden orada zorladığını anlayamadık Sinyor Mancini.

      Alternatifi Dany gibi kötü bir seçenek olmasına ve takımın başında ilk çıktığın maçta Juventus gibi bir deplasmanda kendisine güvenmene rağmen dün güvenmediğin, çakmada olsa iki yıldır sol bek oynayan Riera'yı neden sol bekte düşünmediğini anlayamadık Sinyor Mancini.

       Sol kanatta oynadığından duyduğu rahatsızlığı açıkça belirten, kendi mevkisine geçtiğinde gol pozisyonlarına giren ve gol de bulan, geçen sene aynı platformda 8 gol atan Burak Yılmaz'ı gole ihtiyacın olan bir maçta neden hiç düşünmediğini anlayamadık Sinyor Mancini.

      Lig maçlarında suratına bakmadığın Amrabat'a hiç birşey yapmamasına rağmen 70 dakika neden sabrettiğini anlayamadık Sinyor Mancini.

      Gençliğine ve tecrübe kazanması gerektiğine sürekli vurgu yaptığın Bruma'yı, stresi daha az olan bir kulvarda yani ligde neredeyse hiç oynatmadan Real Madrid'e karşı  ilk 11 başlatmanı anlayamadık Sinyör Mancini.

      Yine lig maçlarında kurtarıcı olarak oynattığın, kanat oyuncusu sıkıntısı çeken ve kanatları neredeyse hiç çalışmayan Galatasaray'da az da olsa etkili olduğunu kabul ettiğim Aydın Yılmaz'ı neden kadroya bile almadığını anlayamadık Sinyor Mancini.

       Tüm Türkiye'nin birşey göremediği Ceyhun Gülselam'da ne gördüğünü, Ceyhun'da gördüklerinin hangisini Yekta, Engin ve Emre de göremediğini ve skor 4-1 olmuşken dakika 88'de neden  Ceyhun'u oyuna aldığını anlayamadık Sinyor Mancini.

       Real Madrid maçına hiç önem vermediğini anladık da değer verdiğin Juventus maçı için, dün takımın Umut ile birlikte savaşan iki isminden biri olan Melo'yu sarı kartlı olmasına rağmen neden 1 saat boyunca riske attığını anlayamadık Sinyor Mancini.

        Ve en önemlisi futboldan daha iyi anladığını düşündüğüm giyim kuşam mevzusunda kırmızı atkıyı biraz anladım da takım elbiseyle kırmızı eldiveni hiç anlayamadım Sinyor Mancini...


Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir




     

   

     

   
 

21 Kasım 2013 Perşembe

Galatasaray Ne Yapmalı?

     

      Yaz transfer döneminin sonlarına doğru yazdığım bir yazıda takımların transfer politikalarını değerlendirmiş, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın yerli rotasyon adına attığı adımların mantıklı olduğunu ve Galatasaray'ın yerli transferine gereken önemi vermediğini söylemiştim. Hatta Melo dışında alınacak her yabancı futbolcunun ve gönderilmeyen her yabancının da Galatasaray'ın elini kolunu bağlayacağını belirtmiştim. Bunun üzerine 6+0+4 kuralı olmasa çok mantıklı bir transfer hamlesi olan Bruma alındı ve iyi bir yerli olan Erman Kılıç ile yollar ayrıldı. Kısacası Galatasaray lige başlarken kadro mühendisliği konusunda çok başarılı davranamadı ki bunun ceremesini ilk 11 haftada fazlasıyla çekti.

       Yaz transfer dönemini başarılı atlatan ve geçen seneki iyi yerli kadrosunun üzerine Alper Potuk gibi önemli bir ismi takviye ederek giren Fenerbahçe'den 11 haftada 9 puan fark yiyen Galatasaray'ın sadece bu sezonu kaybetmeme adına değil gelecek sezonun kadrosunu kurmak adına ara transfer dönemini oldukça dikkatli geçirmesi gerekiyor. 3 puanlı sistemde henüz herşeyin bitmediğini, Şampiyonlar Ligi'nde turun Juventus'u yenmeye bağlı olarak hala kendi elimizde olduğunu ve yaklaşık on senedir alınamayan bir Türkiye Kupası'nın varlığını da düşünürsek, hedef bakımından Galatasaray'ın karamsarlığa kapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla ortada mevcut olan üç hedefte dururken Galatasaray'ın çok dikkatli davranarak ara transfer dönemi normalden daha fazla önem göstermesi gerekiyor. Peki kadro nasıl yeniden düzenlenmeli? Kimler gönderilmeli, yerine kimler alınmalı? İşte benim görüşlerim.

       İlk önce gideceklerden bahsedelim. Alındığından beri her transfer döneminde dediğim gibi Riera ile biran önce yollar ayrılmalı. Tazminat ödenmek zorunda olunsa bile bu göze alınıp Arda Turan'ın Galatasaray'a hediyesi olan İspanyol'a kesinlikle elveda denilmeli. Geçen seneki Real Madrid maçından beri (Kopenhag maçı hariç) takıma zarar verdiğini düşündüğüm Eboue'de gönderileceklerin başında geliyor. Benim geçen seneden beri rahatsız olduğum "çıt kırıldım" yapısı artık takım arkadaşları ve hocalarını da rahatsız eder durumda. Dolayısıyla Sabri ya da Hamit'in bile oynayabileceği bu bölgeyi yabancı olan Eboue'nin daha fazla işgal etmemesi lazım.

      Gelelim bence geçen senenin başarılı ama bu senenin formül kurbanı olan iki ismine. Amrabat ve Dany 6+0+4 kuralından sonra zaten papatya falına benzeyen performanslarından tamamen uzaklaştılar. Ancak yaşları ve alınırken ödenen paralar düşünüldüğünde iki isim de kiralık gönderilmeli. Ancak bu gidiş yarım sezonluk değil en az 1,5 sezonluk olmalıdır. Yani bu iki isim gelecek sezonun kadosunda da yer almamalılar. Tabi her ikisi için de ciddi rakamlar bulunursa satılmalarına da  yok demeyeceğimi belirteyim. Ancak geliş hikayesi, bize gelmeden önceki performansı ve geldiğinde yaşadığım heyecanı düşününce Amrabat için üzülmüyor da değilim.

       Birde takımdaki yerli fazlalıklara bakalım. Bence geçen seneki Kayseri performansı ile herkesi aldatan Ceyhun Gülselam'a da yol verilmeli. Kendisinden üç gömlek daha iyi olduğunu düşündüğüm Yekta Kurtuluş dururken Ceyhun'un tercih edilmesini bir türlü anlamış değilim. Ayrıca şu anda takımda olup olmadığını bile tam bilmediğim Aykut Erçetin ve yıllardır bir türlü yaşlanmayan genç kaleci Ufuk Ceylan da gönderilip, ilerde Muslera'nın yerini alabilecek bir kaleci bakılmalı. Aslında bu isimlerin içine Sabri, Hakan Balta ve Aydın Yılmaz'ı da ekleyebilirim ancak "Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler" hesabı bu isimlere katlanmak zorundayız.

      Şimdi kafamdaki transfer listesini sizlerle paylaşmak istiyorum.  Öncelikle kaleden başlayalım. Geçen sene 1461 Trabzonspor'da oldukça başarılı maçlar çıkaran ve Trabzonspor'a transfer olan Fatih Öztürk Muslera'nın yedeği olabilecek bir isim. Trabzon'dan çıkan kalecilerin iyi olması ve Fatih'in forma bulamamasından dolayı yaşadığı huzursuzluk transferi kolaylaştırabilir. Kaleden sonraki en ciddi sorun her iki bek pozisyonda. İki tarafa ayrı ayrı transfer yapmak yerine her ikisinde de oynayabilecek yerli bir isim düşünülmesi daha mantıklı olacaktır. Bu özellikleri karşılayan isim ise Eskişehir'den Tarık Çamdal. transfer için ciddi rakamlar isteneceğini tahmin etmek zor olamasa da para gözden çıkarılıp gerektiğinde orta sahada da  oynayabilen Tarık transfer edilmeli. Ayrıca Riera, Dany, Amrabat ve Eboue'den kurtulunabilirse sol bek için yabancı bir isim düşünülebilir. Eğer bu isim Kolarov olursa çok iyi olur. Ancak yabancı bir sol bek alınacak olsa bile Tarık Çamdal mutlaka alınmalı. Tarık'a alternatif olarak düşünülecek isim ise Sivasspor'dan Ziya Erdal olmalı. Roberto Carlos ile birlikte sol bek pozisyonun hakkını vermeye başlayan Ziya, Caner Erkin, İsmail Köybaşı gibi "alınamayacak" isimlerden sonra yerli sol bekler içinde en iyilerden biri.


        Stoper mevkisinde sakatlıklardan bir türlü kurtulamayan genç Semih ve yaşlı Gökhan'a alternatif bir yerli isim bulunmalı. Son günlerde çıkan İbrahim Toraman ve Giray Kaçar isimlerinden uzak duran bir transfer anlayışı mantıklı olacaktır. Yazın yazdığım yazıda da belirttiğim gibi Gençlerbirliği'nden Ahmet Çalık ve Akhisar'dan Uğur Demirok gelecek yılların yerli stoper isimleri olacağından bunlar için mesai harcamakta fayda var. Ömer Toprak, Serdar Taşçı gibi isimlerin transferlerinin boşuna para harcamak olacağını düşündüğümden gurbetçi yerli yerine ligi tanıyan ve düşük maaşlara oynayan ismlere yönelmek akıllıca olacaktır. Orta sahada Melo'nun bölgesine bir alternatif zorunlu olmasa da düşünülebilir. Bu bölge için de adayım yine Trabzonspor'dan olacak. Aykut Akgün, Trabzonspor'un kalabalık orta saha kadrosunda fazla yer bulamasa da ayağı düzgün, fiziği iyi bir orta saha oyuncusu olarak en azından Ceyhun Gülselam'dan daha iyi bir seçenek olacaktır. Forvet mevkisine de yaklaşık iki senedir her transfer döneminde alınmasını istediğim Gaziantep'ten Muhammet Demir tercihim. Sakatlıklar yakasını bırakmadığı ve iyi bir takım içinde yer alamadığı için kendini gösteremese de Muhammet yetenek olarak bence Burak Yılmaz'dan bile daha iyi bir forvet. Kısacası alınması çok ama çok iyi olur.

        Peki bu transfer döneminde canımız "çilek" çekmiyor mu? Bence yabancı ve büyük transfer için sezon sonu beklenmeli. Drogba, Sneijder ve Muslera'nın durumlarına göre bir rota çizilmeli. Rakiplerin yaptığı gibi kale bir yerli isme emanet edilip seneye daha da azalacak olan yabancı kontenjanı yaratıcılığa daha çok ihtiyaç duyulan ofans bölgesinde kullanılmalı. Muslera ve Sneijder hala para ederken satılmalı. Drogba için ise şimdiden birşey söylemek yerine sezon sonunda konuşmak daha mantıklı olsa gerek. Ancak ara transfer döneminde tribünde para alarak maç izleyen yeni seyircilere ihtiyaç olmadığından yabancı transferinden uzak durulmalı. Ayrıca ligin ikinci yarısında iyileşerek takıma dönecek olan Hamit Altıntop'un yeni bir transfer kadar değerli olduğunu da hatırlatmak isterim.

Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir

   

   
   

4 Kasım 2013 Pazartesi

Doğan Görünümlü Şahinler: Sağ Ayaklı Sol Bekler

   

     Dakika 50. Atak yönüne göre sol kanatta topla buluşan ve rakibin baskısı altında riske girmek istemeyen Sabri Sarıoğlu, topu Muslera ile oynamaya karar veriyor. Ancak pası atmak üzereyken Muslera'nın ilk yarıda yine bir geri topunda yaptığı ve golle sonuçlanan hatasını hatırlayınca topu kalenin uzak direğinin dibinden  daha güvenli bir liman olan kornere bırakarak takımını büyük bir tehlikeden kurtarmış oluyordu.(!)

      Pozisyonu izleyen futbolseverlerin bir çoğunun aklına  "Mevkisi sol bek olmayan bir adamın sol bekte ne işi var?" ve "Sağ ayaklı adamdan sol bek mi olur?" gelmiş olabilir. Cevap, olur. İki nedenden dolayı olur. Birisi aynen bizde olduğu gibi adam eksikliğinden, diğeri de o mevkinin de hakkını verebildiğinden olur. Son hafta izlediğimiz kötü örnek aynı durumda olan futbolcuların tamamının kötü olduğu anlamına gelmiyor elbette. İyi örnekler, daha doğrusu en azından Sabri'den daha iyi örnekler mevcut. Son zamanlarda çok fazla görmesekte 2000'li yılların başlarından ortalarına kadar sağ ayaklı olup sol bekte oynayan birçok kaliteli ismi izledik.

       Nedendir bilinmez, bu isimlerin birçoğu ya İtalyan orijinli ya da İtalya liglerinde top koşturuyordu. Aklıma gelen ilk neden İtalya ligindeki beklerin İngiltere, Fransa liglerindeki gibi son çizgiye inip gollük ortalar yapmak yerine, içeri katedip şut atmaları ile meşhur oldukları oldu. Zaten listeme aldığım isimleri hatırlama sebeplerim arasında uzaktan attıkları güzel goller ve şutlar var. Bu tarz oyuncuların asıl mevkileri sol bek olmadığı gibi, tek mevkileri de sol bek değildir. Asıl mevkileri sağ bek, stoper, orta saha olan bu oyuncular gerektiğinde diğer mevkilerde de kullanılmak üzere devşirilmişlerdir. Peki kim bu isimler? Gelin birlikte hatırlayalım.

1-) JAVIER ZANETTI
Aslında ustayı herhangi bir mevki ile sınırlandırmak onun futbolculuğuna hakeret olur ancak sol bek mevkisinde de oldukça başarılı bir şekilde mücadele etmişliği vardır. Efendiliği, yakışıklılığı anlatmaya gerek bile duymadığım futbolculuğuna artı özellikleri. Formanın takım elbise gibi durduğu Zanetti'nin Como Gölü kenarındaki bir evde yaşadığı ve evinin yanında "El Gaucho" adında kendi işlettiği  bir restoranı olduğunu öğrendiğimde bir futbolcudan çok daha fazlası olduğunu bir kez daha anladım.



2-) GIANLUCA ZAMBROTTA
İsmi en az Zanetti kadar bilinse de onun gibi başarılı bir kulüp kariyeri geçiremeyen Zambrotta'yı Barcelona, Milan, Juventus gibi Avrupa'nın devlerinde izledik. Ayrıca 2006 yılında gök mavilerle kazandığı Dünya Kupası ve turnuva altın 11'ine seçilmesi kariyerinin zirvesi olarak görülebilir.

3-) ALESSANDRO BRINDELLI
Çok fazla maçını izlemesem de, o da çok parlak bir kariyere sahip olmasa da kariyerindeki toplam 3 golünden biri olan Şampiyonlar Ligi'nde Deportivo La Coruna'ya attığı muhteşem gole şahit olmam yıllar geçse de Brindelli'nin hafızamda yer etmesine neden oluyor. Ne zaman sağ ayaklı bir sol bek sağdan kıvırılıp şut pozisyonu bulsa aklıma gelen ilk isim işte bu yüzden Brindelli'dir.

4-) VINCENT CANDELA
Roma'nın tarihindeki üç Serie A şampiyonluğundan birini kazandığı 2001 efsane kadrosunun Cafu, Batistuta, Emerson, Totti ile birlikte en önemli unsurlarından biriydi Candela. Ülke milli takımında Bixente Lizarazu'nun gölgesinde kalsa da 1998 Dünya Kupası'nı kazanan ve 2000 Avrupa Şampiyonu olan kadrolarda da yer alan Candela Roma'da 8 sezon kalmış ve 210 karşılaşmaya çıkmıştır. Kariyeri boyunca attığı 25 gol bir bek oyuncusu için azımsanmayacak bir sayı. Ayrıca komedi-futbol filmi "Shaolin Soccer"ın İtalyanca dublajında görev almıştır.



5-) DAVIDE SANTON
Kariyerine Jose Mourinho gibi bir hocanın elinde, İnter gibi bir takımda neredeyse en üst seviyede, iyi sayılabilecek bir performans ile başlayan Santon belki de Mourinho'nun takımdan ayrılması ile kariyerinde bir duraklama evresine geçti. Ancak yaşının  henüz 22 olması şimdiye kadar kazandığı 2 Serie A, 1 Şampiyonlar Ligi, 1 Kıtalar Arası kupasının yanına yenilerini ekleme olasılığının hale devam ettiriyor. Kariyerine Newcastle'da devam ediyor olmasına rağmen sol bek sıkıntısı yaşanan Avrupa futbolu düşünüldüğünde, Santon için yeni ve büyük transferler çok uzakta olmayabilir.

6-) JOHN O'SHEA
Patrice Evra'dan önce Kırmızı Şeytanlar'ın sol bek dahil birçok mevkisinde görev almış, hatta kaptanlığa kadar yükselmiş gösterişsiz ama verimli İrlandalısı  O'Shea, tamamı Manchester United ile 15 kupa kaldırdı. Ancak aynı performansı kendisi için daha çok ihtiyaç duyulan milli takımında gösterdiği söylenemez. Buna rağmen İrlandalılar için efsane bir isim olan Robbie Keane onun için "O, İrlanda'nın bir numarası" diyerek O'Shea'yi övmüştür.
7-) LUCA ANTONINI
Kariyerine başladığı Milan'a yaşadığı kiralanmalar serüveninden sonra 2008 yılında dönen, bir Serie A ve bir İtalya Süper Kupası kazanan Antonini, başarıyı geç ve az da olsa tattı. Tabi yaşının ilerlemesi sonucu Milan'dan da ayrılan tecrübeli oyuncunun adı son transfer döneminde Beşiktaş ile anılsa da transfer gerçekleşmedi.  Alt milli takımlarda defalarca oynamasına rağmen kirada geçirdiği yıllarda A Milli Takım trenini kaçıran Antonini, Prandelli tarafından 2010'un Ağustos'unda Fildişi Sahilleri ile oynanan hazırlık karşılaşmasının aday kadrosuna çağırılsa da milli olma sevincini yaşayamadı.



8-) ÜMİT ÖZAT
Gelelim bizim "doğan görünümlü şahinimize". Çoğu zaman dalga geçilse de, futbolu beğenilmese de sağ ayaklı sol bek tipinin Türkiye için tek ve dolayısıyla en başarılı ismi Ümit Özat'a hakkını teslim etmek lazım. Sürekli bindirmeleri, mücadele gücü yüksek oyunu, özverisi ve Quaresma'dan önce bizi tanıştırdığı "trivela ortaları" ile gönüllerde taht kurmuştur. Ayrıca joker eleman olması bakımından takımına verimi oldukça yüksek bir isimdi.

9-) TARIK ÇAMDAL
Bu listenin en yeni ve Santon'dan sonra en genç ismi olmasına rağmen ilerleyen yıllarda özellikle üç büyükler tarafından transferi için en çok mücadele edilecek isimlerin başında gelen Tarık; hızı, atletikliği ve top tekniği ile bir sol bekten fazlası olduğunu şimdiden hissettiriyor. Efsane sol beklerden Dede'nin sakatlanması ile kariyerinde belki de yepyeni bir yol açılan Tarık'ın sağ bek ve orta sahada da oynayabiliyor olması onu daha da değerli yapıyor. Ayrıca ilk önce verdiği Almanya milli takımında oynama kararını daha sonra değiştirerek ay-yıldızlı formayı tercih etmesi sol bek sıkıntısı yaşayan ülke futbolu için de olumlu bir gelişmedir.
10-) PHILIPP LAHM
Bana göre bu listenin en yetenekli, en istikrarlı, en verimli kısacası en iyisi Lahm'dır. Ancak ne kadar beğensem de kendimi nefret etmekten bir türlü alamadığım isim de yine Lahm'dır. Kendisi mucizelerle dolu 2008 Avrupa Şampiyonası'nda final yürüyüşümüzde bize çelmeyi sol bek oynadığı maçta sağ ayakla attığı golle takan ve rüyalarımızı kabusa dönüştüren isimdir. Dünyanın en iyi orta saha oyuncularından biri olan Xavi'nin "Lahm, kişiliği ve zekasıyla sahanın neresine koyarsan koy, en iyi oyuncudur. Başka birisi oraya bu kadar çabuk ve iyi uyum sağlayamazdı. Leverkusen ile 1-1 biten maçta, orta sahayı tamamen domine etti. Topa 115 kez dokundu. Gelecekte en iyi orta saha oyuncusu olabilir." sözleri Lahm'ın nasıl bir profesonel olduğunun en güzel ve anlamlı kanıtı olsa gerek.
CUMALİ ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir


23 Ekim 2013 Çarşamba

D "Smart"sa Biz De "Smart"ız

   

      Bu yaz maç yayınlarıyla ilgili okuduğum bir haber, yaz aylarının kavurucu sıcağında yüreğiminqqqq buz gibi olmasına neden olmuştu. Haberde şifresiz yayınlanacak spor müsabakaları listesi yayınlanmış ve listede "Türk takımlarının oynayacağı tüm Avrupa kupası maçları" ibaresini görünce gözlerime inanamıştım. Yıllardır çözülemeyen şifre çözülecek ve evimizde birilerini daha fazla zengin etmek zorunda kalmadan takımlarımızın  Şampiyonlar Ligi maçlarını izleyebilecek miydik? Bu düşüncenin verdiği mutluluk ile tatile devam ederken, para kazanan güçlerin birkaç gün önce yapılan açıklamayı nasıl revize ettirdiklerini üzülerek izledim. Üç gün önce listeyi yayınlayan aynı kurum her ne hikmetse, kararından vazgeçerek sadece bazı maçların şifresiz olabileceğine hükmetmişti. Kısacası maçlar yine yayıncı kuruluşun tekelinde olacaktı.


      Aynı sorunu geçen sene de yaşadığımdan hazırlıklı olduğumu düşünüyordum. Türksat üzerinden yayın yapan ve Azeri kardeşlerimize ait olan iki kanal Şampiyonlar Ligi dahil birçok ligi şifresiz yayınlıyor ve beni yüksek bedelli faturalardan kurtarıyordu. Ancak bu yaz itibariyle Azeri kardeşlerimizin AZERSPACE adıyla kendi uydularını fırtlatmaları sonucu TÜRKSAT üzerinden yaptıkları yayınlara son vermişlerdi. Bu haberin bize yansıması ise "yeni bir çanak, lnb ve kablo tesisatı al" idi. Ancak yaptığım araştırmalarda fazlasıyla zeki olan vatandaşlarımın bu olayı da hemen çözdüğünü görmenin mutluluğunu yaşadım. Şimdi bu yazının geri kalanın da bu kanalı evimize nasıl getirip İngiltere Premier Lig, İtalya Serie A, İspanya La Liga, Şampiyonlar Ligi, UEA Avrupa Ligi ve NBA maçlarını şifresiz, her ay fatura ödemeden nasıl izleyebileceğimizi anlatacağım.

     Azeri kardeşlerimiz uydularını bizim uydunun sadece 4 derece uzağına attıkları için yeni bir çanak almamıza gerek kalmıyor. Ancak yeni bir LNB'ye ihtiyacımız olacak. Bu LNB'nin piyasa değeri ortalama 15-20 TL. LNB'mizi aldıktan sonra aşağıdaki resimdeki gibi eski TURKSAT LNB'mizin yanına yapıştırıyoruz.



       Yukarıdaki resimde sarı olan LNB Turksat, yanındaki LNB ise Azerspace uydusuna ait olacak. Buradan sonra alacağınız bir Disecq ile iki uydunuzu aynı anda uydu alıcınıza bağlayacağınız gibi, sadece maç günlerinde kabloyu LNB değiştirerek Turksat'ı devre dışı bırakıp Azerspace'i izleyebilirsiniz. Ancak benim önerim piyasa değeri 5-10 TL olan Disecqlerden bir tane alarak, her maçta uydu ile haşırneşir olmamanızdan yana. Eğer Disecq alırsanız portlardan birine Turksat gelen küçük bir kablo, diğer portada Azerspace'den gelen küçük bir kabloyu takarak tvnize gelen eski kabloyu çıkış portuna takınız. Yukarıdaki bağlantıyı bu şekilde yaptıktan sonra eve inip, uydu alıcımızı ayarlamaya başlayalım.

       İlk önce yayınları şifresiz izleyebilmemiz için uydu alıcımızın "BİSS KEY" çözme özelliği olması gerekmektedir. Eğer alıcınız bu özelliğe sahip değilse de  üzülmenize gerek yok. İki sene önce aldığım ve hiçbir problem çıkarmayan "BİSS KEY" özelliğine sahip bir uydu alıcının  fiyatı hala 25-30 TL aralığında. Kısacası gerekli ekipmanlardan selobant dahil hiçbirine değilsek harcayacağımız para en fazla 60 TL. Yani D-Smart, NTVSpor Smart, Ligtv3 ve Tivibu Spor paketlerine aynı maçları izleyebilmek için bir ayda ödeyeeğimiz paranın yarısından daha az.

      "BİSS KEY" çözme özellikli alcımızı da bağlantıya dahil ettikten sonra sıra kumandamızla  yapacağımız ayarlamalara geldi. İlk önce Azerspace uydusunu alıcımızın uydu listesine eklememiz lazım. Genel itibariyle tüm uydularda Menü-->Uydu Ekleme yolundan ulaşılacak bölüme aşağıdaki değerleri girerek uydumuzu ekliyoruz. Resimde olduğu gibi Disecq çıkışları ve uydu isimlerinin uyumlu olmasına dikkat edin. Yani yukarıda Turksat'tan çıkan kabloyu Port 4'e takıyorsanız, uyduda da aynı portu seçiniz.

 

       Sıra bize futbol keyfini doyasıya yaşatacak kanalları, listemize eklemeye geldi. Söz konusu kanallarımız ülkemizde NTV ve NTVSpor mantığıyla çalışan iki ortak kanal. Bazı maçlarda birbirlerine pas atıyorlar. Tamamen spor ile ilgili olan kanalımız İDMAN TV, diğeri ise haber ve film ağırlıklı olmakla beraber  birçok büyük maçı yayınlayan AZ TV. Her iki kanal da aynı frekanstan çıktığından aşağıdaki resim kanalların bulunması için yeterlidir. Tabi şimdilik eğer frekanslar değişirse kendi internet sitelerinden güncel frekansları da bulabilirsiniz. Aramayı yaparken uydu alıcınızda seçili olan uydunun Azerspace olmasına dikkat edin.


      Artık son adıma geldik. Kanallarımızı listemize ekledikten sonra açmaya çalıştığımızda "Şifreli Kanal" gibi bir uyarı alacağız. İşte burada "BİSS KEY" devreye girecek. Biraz sonra paylaşacağım resimlerdeki yolları izleyerek kanal isimlerinin altındaki bölüme şifreyi girmeniz gerekiyor. Burada dikkat edeceğiniz konu ise kanal listesindeki isim ile şifre girdiğiniz yerdeki kanal isimlerinin birebir aynı olması. Eğer aynı olmazsa kanal şifre ile eşleşmeyecektir. Şifre girme bölümleri markadan markaya değişebileceği gibi genelde Menü-->Kodu Düzenle yolundan bulunuyor. Buyrun:

      Artık televizyonumuzun altında 3 tane reciever ve aylık gider hesabımızda 80-90 TL para ödemeye gerek kalmadan maçları sorunsuz bir şekilde izleyebilirsiniz. Bu işin bir başka faydası da birkaç maç izledikten sonra yeni bir lisana yani Azerbaycanca'ya ilerde düzeyde hakim olmanız. Ayrıca kanallar da hafta içi tüm Avrupa liglerinin tüm maçlarının uzun özetlerini yayınlayan programlar, ara sıra F1 yarışları, ülke milli takım maçları, dikkatinizi çekerse Azerbaycan Ligi, voleybol, hentbol, rodeo vs. müsabakalrı da yayınlanıyor.

      Zahmetli görünse de sonrasında yaşanılan futbol zevki ve kazanca değer. Eğer bunların hiçbiri ile uğraşamam vaktim yok diyorsanız çağıracağınız bir uyducu 30-40 TL karşılığında bunların hepsini sizin yerinize yapabilir. Böyle olsa dahi hala kardasınız. Bir de kanalların önümüzdeki 10 günlük yayın akışını gösteren linki de buraya koymak istiyorum. Belki bu listede gördükleriniz kararınızda etkili olacaktır. Buyrun: http://www.idmantv.az/program.php
   

     Son lafım da yayıncı kuruluşa olacak. Başlıkta da belirttiğim gibi "Siz smartsanız* biz sizden daha da smartız..."
     *smart=ingilizce akıllı, zeki:)))))


Cumali ÖNCALIR
http:concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir





20 Ekim 2013 Pazar

İlk Çeyrek Fener'in, Yenisine Bakalım...

     

      Milli takım arasından sonra lig heyecanı yeniden başladı. Fatih Terim ile birlikte alınan 3 galbiyetten sonra "acaba Brezilya gidiyor muyuz?" havasına giren ülkemizde, bu havanın aksine üzerinde kara bulutlar gezen takım ise Galatasaray oldu. Geçen senenin şampiyonu sıkıntılı dönemlerden geçerken,, haftalar önce büyük fırtınalardan geçen Fenerbahçe ise artık huzura kavuşmuş görünüyor. Arka arkaya alınan galibiyetler ve takım içinde durulan sular bu senenin tek hedefi olan şampiyonluk için ortamı oldukça müsait hale getirmiş durumda. Beşiktaş'ta ise Galatasaray maçına kadar herşey harika giderken, olaylı maç sonunda "kimya" bozuldu. Zaten kış aylarında zülum oalcak olan Olimpiyat Stadı, bu güzel sonbahar aylarında da boş kalacağından Beşiktaş'ın bundan sonraki işinin zor olacağını ve yarıştan uzak kalacağını düşünüyorum.

     Peki şampiyonluk yarışı şimdiye kadar nasıl geçti ve bundan sonra nasıl olur. Buna daha mantıklı bakabilmek için Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bu sene oynadıkları takımlar ile geçen sene oynadığı maçlarda neler yaptıklarına bakalım.
Tabloya düşen takımların yerine çıkanları yazdım.
  MİY --> Rize
  Ordu --> Konya
  İBB   --> Erciyes

        Tabloya baktığımızda Fenerbahçe'nin geçen sene çok büyük puan kayıpları yaşadığı maçların birçoğunu kayıpsız geçtiğini görüyoruz. Öyleki geçen sene yediği 10 puan farkı şimdiden erittiğini görüyoruz. Galatasaray'da  geçen seneye oranla Akhisar mağlubiyeti dışında çok değişik bir tablo olmasa da Fenerbahçe'nin üst üste kazanması sonucu aradaki puan farkı avantajını kaybetmiş görünüyor. Dolayısıyla Galatasaray şampiyon olmak için kalan maçlarda geçen seneye göre çok daha fazlasını yapmak zorunda. Peki bundan sonra ne olur? Ligin tamamını tahmin etmek oldukça zor olsa da en azından ilk yarının geri kalanında neler olabilir bir göz atalım.

       Tablo benim tahminim gibi gerçekleşirse ligin ilk yarısını lider kapatan takım Galatasaray olacak. Eğer ilk yarıyı Galatasaray lider kapatırsa ikinci yarıda ligi kolay kolay kaybedeceğini zannetmiyorum. Yalnız Galatasaray'ın kalan maçlarda bu kadar puan alabilmesi, Şampiyonlar Ligi ile birlikte götürülen lig yarışında çok kolay olmayacaktır. Ayrıca tahminlerimde duygusal davranmış da olabilirim. Ligin ilk çeyreğinin tartışmasız lideri Fenerbahçe oldu, bundan sonrası ne olur bilinmez. İzleyip görelim.


Cumali ÖNCALIR
concalir@windowslive.com
twitter.com/concalir