20 Ekim 2013 Pazar

İlk Çeyrek Fener'in, Yenisine Bakalım...

     

      Milli takım arasından sonra lig heyecanı yeniden başladı. Fatih Terim ile birlikte alınan 3 galbiyetten sonra "acaba Brezilya gidiyor muyuz?" havasına giren ülkemizde, bu havanın aksine üzerinde kara bulutlar gezen takım ise Galatasaray oldu. Geçen senenin şampiyonu sıkıntılı dönemlerden geçerken,, haftalar önce büyük fırtınalardan geçen Fenerbahçe ise artık huzura kavuşmuş görünüyor. Arka arkaya alınan galibiyetler ve takım içinde durulan sular bu senenin tek hedefi olan şampiyonluk için ortamı oldukça müsait hale getirmiş durumda. Beşiktaş'ta ise Galatasaray maçına kadar herşey harika giderken, olaylı maç sonunda "kimya" bozuldu. Zaten kış aylarında zülum oalcak olan Olimpiyat Stadı, bu güzel sonbahar aylarında da boş kalacağından Beşiktaş'ın bundan sonraki işinin zor olacağını ve yarıştan uzak kalacağını düşünüyorum.

     Peki şampiyonluk yarışı şimdiye kadar nasıl geçti ve bundan sonra nasıl olur. Buna daha mantıklı bakabilmek için Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bu sene oynadıkları takımlar ile geçen sene oynadığı maçlarda neler yaptıklarına bakalım.
Tabloya düşen takımların yerine çıkanları yazdım.
  MİY --> Rize
  Ordu --> Konya
  İBB   --> Erciyes

        Tabloya baktığımızda Fenerbahçe'nin geçen sene çok büyük puan kayıpları yaşadığı maçların birçoğunu kayıpsız geçtiğini görüyoruz. Öyleki geçen sene yediği 10 puan farkı şimdiden erittiğini görüyoruz. Galatasaray'da  geçen seneye oranla Akhisar mağlubiyeti dışında çok değişik bir tablo olmasa da Fenerbahçe'nin üst üste kazanması sonucu aradaki puan farkı avantajını kaybetmiş görünüyor. Dolayısıyla Galatasaray şampiyon olmak için kalan maçlarda geçen seneye göre çok daha fazlasını yapmak zorunda. Peki bundan sonra ne olur? Ligin tamamını tahmin etmek oldukça zor olsa da en azından ilk yarının geri kalanında neler olabilir bir göz atalım.

       Tablo benim tahminim gibi gerçekleşirse ligin ilk yarısını lider kapatan takım Galatasaray olacak. Eğer ilk yarıyı Galatasaray lider kapatırsa ikinci yarıda ligi kolay kolay kaybedeceğini zannetmiyorum. Yalnız Galatasaray'ın kalan maçlarda bu kadar puan alabilmesi, Şampiyonlar Ligi ile birlikte götürülen lig yarışında çok kolay olmayacaktır. Ayrıca tahminlerimde duygusal davranmış da olabilirim. Ligin ilk çeyreğinin tartışmasız lideri Fenerbahçe oldu, bundan sonrası ne olur bilinmez. İzleyip görelim.


Cumali ÖNCALIR
concalir@windowslive.com
twitter.com/concalir


25 Eylül 2013 Çarşamba

Ciao Grande Terim...

   

      Sene 97 yada  98,  yaşım 11 yada 12. Hatırladıklarım sarı bir forma üzeri bir özel kanal ismi, yeleli saçlarıyla Hakan Şükür, baş parmağını yukarı kaldırıp koşan kıvırcık bir adam Arif Erdem, geride hafif "takoz" ama mücadeleci Bülent ve kenarda saçı başı dağınık ancak takımı aksine derli toplu bir adam. Daha sonra aynı adamları 3-4 sene arka arkaya seyrederken büyüyüp, aklımda ermeye başlayınca iyi işler yaptıklarını farketmeye başladım. Artık takımımın kazanmasına alıştığımdan, hafta içleri Avrupa'nın dev takımlarına yenilince sabahlara kadar ağlar hale gelmiştim. Hele ortaokulun son yılında kazanılan Avrupa Kupası, lise yıllarına diğer takım taraftarı olan arkadaşlarımız karşısına bir sıfır önde başlamamızı sağlamıştı. Bunlar olurken kenarda yine hep aynı adam vardı.

     Tabi kenardaki bu adamın ismi büyüdükçe tanımaya ve sevmeye de başlamıştım. Ancak birgün gittiğini duyunca eksiklikliğinin yıllar boyu hissedileceğini düşünmemiştim. Babam ile Galatasaray dışında kahveye maçlarını izlemeye gittiğimiz bir takım daha vardı. "Mor Meneşekler". İlginç bir şekilde Hakan Şükür kadar Chiesa'yı, Hagi kadar Rui Costa'yı, Ali Sami Yen Stadı kadar Artemio Franchi'yi de sevmeye başlamıştım. O dönem yayınlanan bir reklamdan ötürü İtalyanca'ya karşı bir sempatim bile oluşmuştu. Bunların hepsinin sebebi, bana Galatasaray'ı da sevdiren kenardaki o adamdı.  Geri döndüğünde heyecanlanmıştım ancak nedenlerini(stat, kadro, yönetim) daha sonra anladığım başarısızlık ona olan sevgimi azaltmasa da gözümde çok büyütmemem gerektiğini düşündürüyordu. Ancak bu düşünce yerini, yıllar sonraki üçüncü gelişinde tamamen "Fatih Terim=Başarı"ya bırakıyordu. Kısacası bu adamı; çoğunlukla yüklemi olmayan cümlelerini, yabancı dil konuşma çabalarını, kilolarca terleyen gömleklerini, karizmasını, otoritesini, başarısını ve Galatasaray'ı en az benim kadar sevişini çok ama çok seviyorum. Gidişine de çok üzüldüm.

       Peki ne oldu da bu duruma geldi? Tarafarın büyük çoğunluğunun bu kadar sevdiği bir hoca kovulurcasına neden gönderildi? Başarılı gidilirken bu kumar neden oynandı? Neden hocayı tutmak için daha fazla çaba gösterilmedi? Bu soruların tamamının muhattabı yönetim. Yönetim içinde de Fatih Terim sevmeyenler olabileceğinden bu sorulara Fatih Terim açısından olumsuz cevaplar bulmak da mümkün? Peki Fatih Terim'in hataları var mıydı? Gerçekten bir güç kavgasının içine girdi mi? Egolarının kurbanı oldu mu? Ön planda olduğunu söylediği Galatasaray'ı kişisel problemlerinden dolayı göz ardı etti mi? Bu soruların da cevapları şimdilik belirsiz. Bunları zamanla anlayacağız. Herkes kendine göre haklı olduğundan haklı-haksız arama çabasına girmekten uzak duracağım. Ben şimdiden sonrasına bakmanın daha faydalı olduğunu, zaten Fatih Terim o yada bu şekilde bu kulübe yeniden döneceğini ve mihenk taşı olmaya devam edeceğini düşünüyorum. Büyük ihitmalle bu dönüş şimdi kavgalı gittiği başkana, başkan adayı olup karşısına çıkma olarak gerçekleşecektir. Böyle bir durumda ne olacağını tahmin etmekte zor değil. Muhtemelen Terim bugünün acısını çıkarırcasına Aysal'ı sandığa gömüp bu kulübün başkanı  olacaktır. Ancak bu süre zarfında Galatasaray şampiyon olmaya devam edip, Avrupa'da da ilerlemeye devam ederse tablo tamamen tersine de dönebilir.

       Fatih Terim'in ayrılışı bir dönemin sonu olduğu gibi bir dönemin de başlangısı olacağı için bu dönemin nasıl geçeceğine, nelere dikkat edileceğine de bir göz atmakta fayda var. Bence Terim'in yerine bulunacak hocadan çok bu takımda Terim için yer alan bazı isimlerin gelecekleri netleştirilmeli. Öreğin Selçuk, Burak, Muslera gibi isimlerin sözleşmeleri mutlaka uzatılmalıdır. Çünkü Terim'den sonra yaşanacak bu ayrılıklar taraftarı daha da gerebilir. Fatih Terim'in yerine getirilecek isim ince elenip sık dokunmalı. Bahsedildiği gibi ismi büyük bir hoca, egoları yüksek başkan için yine çalışılması zor bir tercih olabilir. Bence başkanın ilk önce bu kritere göre hareket etmesi lazım. Yoksa Terim de yaşadığı problemi yeni hocada da yaşaması kaçınılmaz olur. Konuşulan isimlerden hangisinin iyi olup olamayacağı ile ilgili yorum yapmak şimdiden yersiz olur. Çünkü Barca efsanesi Rijkaard ile kulüp antrenörü Cevat Güler yaptıkları ile kariyer orantılarındaki anormallik, kariyeri olan her hocanın başarılı olacağını yada tam tersi bir durumu kesinleştirmez. Ancak kadro yapısı itibariyle ismi küçük bir ismin, özellikle Fatih Terim'den bu takıma çapsız gelme ihitmali çok yüksek.

      Bir başka sorun da Fatih Hoca'nın yardımcıları konusunda yaşanacak. Özellikle Scott Piri'nin ayrılması takım performansını olumsuz yönde etkileyebilir. Taffarel'in Muslera dışında bir ismi yetiştiremeden Florya'dan ayrılması kaleci probleminin devamının habercisi. Şaş ve Davala'nın Türk ve duygu yoğunluğu yüksek futbolcular üzerindeki etkileri de yadsınamaz. Bunların dışında belkide yaşanabilecek en büyük sorun, sezondur takımın arkasında büyük bir desteğe ve itici kuvvete sahip olan taraftarın kaybı olabilir. Bu sezon itibariyle zaten istenilen gibi gitmeyen takımın olası kötü sonuçları, taraftar ve yönetim arasını iyice açarki bu da sadece ve sadece Galatasaray'a zarar verir. Konuyla şimdilik alakası olmasa da bu hamle ile gelecek sene olması muhtemel olan Arda Turan transferinin de tamamiyle rafa kalktığını söyleyebiliriz.


     Kısacası Galatasaray'ı bekleyen ve önceden zor olan serüveni, son yönetim hamlesiyle daha da zor bir hale gelmiştir. Ancak olaya "Hoca'yı satanı bizde satarız." penceresinden bakmakta çok doğru değil. Hocanın da dediği gibi başında kim olursa olsun Galatasaray'ı yaşamaya, Galatasaray ile yaşamaya, aslolan kısmı Galatasaray'ı koymakta fayda var. Ancak yönetim kim olursa bir Galatasaray geleneği olan "taht oyunlarına ve ayaklı gazeteceliği" de son vermenin artık zamanın geldiğini düşünüyorum.

Not: Adana'da Galatasaray Lisesi olsaydı ya da Fatih Terim gençlik yıllarında bir şekilde Mekteb-i Sultani ile buluşabilseydi bu camianın Alex Ferguson'u olurdu.

Cumali ÖNCALIR
twitter.com/concalir
   

5 Eylül 2013 Perşembe

Yolun Başı: Bruma

   

     Altyapısı hiç gelişmemiş, transfer ve izleme komitelerinin neyi nasıl izlediği belli olmayan bir futbol ülkesinde gelecek vaadeden gençlere az yatırım yapıp çok para kazanma fikrinin bir hayalden ibaret olduğunu düşünüyorum. Bu durumda yetiştiremiyorsan ve futbolcuyu çok çok küçük yaşlarda izleyip bulamıyorsan yapılabilecek en mantıklı hareket Bruma gibi "neredeyse olmuş" futbolculara kayda değer paralar verip, verim alıp çok daha yüksek bedellere satmaya çalışmaktır.

     Bu girişten sonra son birkaç günümüzün tartışılan  haberi olan Bruma transferine dönelim. Bu transferi tartışılır hale getiren tek şey ise futbolcu için ödenen paradır. Ancak biraz sonra yapacağım hesap ile aslında Bruma'nın zannedilen kadar çok büyük bir maliyete sahip olmadığını  anlatmaya çalışacağım.

     İlk önce Bruma'nın mevcut kadroda yerini alabileceği abilerinin maliyetlerine bakalım. Şu an takımın aksayan noktalarının başında gelen Hamit Altıntop'a ödenen bonservis 3,5 milyon euro ve maç başları hariç yıllık maaşı için ise 4 yıllık toplam 11,5 milyon euro. Yani Hamit'in yıllık maliyeti 4 milyon euro ve yaşı 31.  Diğer seçenek Amrabat için ise 8 milyon Kayseri'ye, 1 milyon PSV'ye ve maç başları hariç 5 yıllık 6 milyon euro kendisine. Yani Amrabat'ın yıllık maliyeti ise 3 milyon euro ve yaşı 27. Ya da bütün yazı yatarak geçirmiş olan ve takım bulamadığı için dönüp bir de üstüne Şampiyonlar Ligi listesine girmiş olan Aydın Yılmaz'ın maliyeti her yıl için maç başılar hariç 1 milyon euro ve yaşı 26.

      Şimdi Bruma'ya alternatif olan ve transferi için uğraşılan isimlere bakalım. Kanatlara bir takviye için yaz boyu uğraşan Galatasaray'ın bir yabancı transfer yapacağı tahmin ediliyordu. Bu yönde özellikle Farfan ve Nani isimleriyle dirsek temasına geçilse de transferler tamamlanamamıştı. Farfan için konuşulan bonservis bedeli 8 ila 9 milyon eurolarda ve yıllık alacağı ücret ise maç başları artı bonuslar hariç en az 3 milyon eurolarda bir rakamdı. Farfan ile 4 yıllık bir sözleşme yapılacağını düşünürsek yıllık maliyeti 5-6 milyon euro arasında idi.  Farfan'ın yaşının 29 olduğunu da bir kenara yazalım.  Nani için istenilen rakam yine 6-7 milyon eurolarda ve yıllık ücreti, maç başı artı bonuslar hariç 4-5 milyon euro civarında idi. Nani ile de 4 yıllık bir sözleşme yapılacağını düşünürsek yıllık maliyeti 6 milyon euro ve yaşı 27.
   
     Buraya kadar saydığımız futbolcular elbette tecrübe ve kariyer bakımından Bruma ile kıyaslanamayacak isimler. Ancak bu paralar yüksek ihtimalle kendileri için ödenen son bonservis bedelleri olacak ve bir daha bu maaşları bulamayacaklarından  sözleşmelerini tamamlamak için ellerinden geleni yapacaklardı. Olası bir başarısızlık durumunda ise bu futbolcuları gönderecek yer aranacak, belki de maaşlarının bir kısmı yine Galatasaray tarafından ödenmeye devam edilecekti. Yani transferler en az Bruma'nınki kadar kumardı.

     Şimdi gelelim pahalı Bruma'nın sözleşme detaylarına. 10 milyon bonservis, bazı şartlarda ortaya çıkabilecek 3 milyon bonus ve maç başları, başarı primleri dahil futbolcunun kazanacağı maximum yıllık 1,5 milyon euro. Bu durumda Bruma'nın yıllık maliyeti ortalama 4 milyon euro ve yaşı 19.

      Karşılaştırma için bahsettiğim futbolcuların ortalama maliyetlerini tekrar listeleyim;
Hamit     : 4 milyon - 31 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 34)
Amrabat : 3 milyon - 27 yaşında  (sözleşmesi bittiğinde 30)
Aydın     : 1 milyon - 26 yaşında  (sözleşmesi bittiğinde 28)
Farfan    :  6 milyon - 29 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 33)
Nani      :  6 milyon - 27 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 31)
Bruma:   :  4 milyon - 19 yaşında (sözleşmesi bittiğinde 24)

     En önemlisi ve belki de gözden kaçırdığımız mevzu, Bruma'nın buraya gelmeden önce faal olarak futbol oynuyor olması ve oynadığı maçlarda oyuna fazlasıyla etki eden bir performans sergiliyor olması idi. Sporting Lizbon'un A takımında olmasa da bir alt ligde oynayan pilot takımında ve alt yaş milli takımlarında gösterdiği performans "bu çocuk iyi topçu" demek için fazlasıyla yeterli görünüyor. Bir transfer tamamlandıktan sonra "aslında onu bir sürü büyük takım istiyordu" gibi açıklamaları sevmesem de, Bruma için istekli ( tabi maddi olarak Galatasaray kadar değil) olan birçok takımın olduğunu biliyoruz. Sonuç itibariyle Galatasaray bu futbolcuyu alarak mantıklı bir kumar oynamış ve geleceğe ciddi bir yatırım yapmıştır. Tutmaması durumunda kaybedeceği para daha önce havaya saçtığı paraların yanında solda sıfır kalacatır.

     Bunca laf kalabalığından sonra Galatasaray için oluşabilecek asıl problem Bruma transferinin tutması durumunda yaşanacaktır. Varsayalım söz konusu futbolcu takımda kendine yer bulup ligde 15 gol, 10 asistlik ve Avrupa'da da 3 gol 5 asistlik bir performans sergiledi. Bu durum diğer sezonlarda da devam etti. O zaman şimdi kendi için harcanan para tartışılan Bruma'nın nasıl takımda tutulacağı, tutulmaz ise yaşanacak olumsuz durumlar yada hangi takımın daha çok bonservis ödeyeceği tartışılıyor olabilir. Kısacası Bruma henüz yolun başında. Umarım bize yeterli başarı ve parayı kazandırdıktan sonra yolu daha açık olur.

Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir

3 Eylül 2013 Salı

Hadi Çık Çıkabilirsen...

   

     Geçen sene Şampiyonlar Ligi grubundan çıkmayı, bir tur daha ilerleyerek çeyrek final oynamayı başaran ve çeyrek final maçında tur atlamasa bile dev rakibine karşı oynadığı heyecan verici futbol ile taraftarını mutlu eden Galatasaray'ın bu sezon işi oldukça zor. Çünkü grubundaki takımlar tam anlamıyla devler. Devler Ligi diye de anılan Şampiyonlar Liginde Cluj, Braga ve gruptan çıkmayı garantilemiş olarak Arena'ya gelen Manchester gibi çok da dev olmayan takımlarla karşılaşan Galatasaray için asıl sınav bu sene olacağa benziyor.

      Gruptaki rakiplerimiz herkesin fazlasıyla yakından tanıdığı Real Madrid, İtalya da ligi aynı Galatasaray gibi son iki yıldır sürklase eden Juventus ve stadı dışında tanıdığımız herhangi bir özelliği bulunmayan Kopenhag. Rakipler oldukça zor, ancak bu gruptan çıkmak imkansız değil. Hatta bu grubun Türk takımlarının en büyük sorunlarından biri olan rakip küçümseme için elverişli olmaması bir avantaj bile olabilir. Peki rakiplerimizin kadrolarında ne durumda, transfer dönemlerinde ne gibi değişiklikler yaşadılar?

      Real Madrid transfer sezonun son anlarına kadar sakin görünse de son anda hem gidenler, hem kalanlar bakımından oldukça hareketli saatler yaşadı. Tottenham'dan Gareth Bale transfer traihinin en pahalı transferi olup bir rekora imza atarak Barnebau'nun çimlerine ayak bastı. Malaga'nın genç yıldızı Isco Arsenal'e giden Mesut Özil'in yerini aldı. Ayrıca alındığından beri isteneni veremeyen Kaka, kendisini Kaka yapan teknik adamın takımın başına gelmesi ile birlikte kendisini Kaka yapan takıma geri döndü. İllaramendi varisi olarak görüldüğü Xabi Alonso gibi Sociedad'dan ciddi bir rakama transfer edildi. Higuan, Raul Albiol ve Callejon Rafa Benitez için Napoli'nin yolunu tuttular. Kadroda yer bulamayan Carvalho da Monaco'ya gitti. Ancak bunların dışında takımı en çok etkileyebilecek ayrılış kulübede yaşandı. Kimilerine göre en iyi teknik direktör olan Jose Mourinho eski aşkı Chelsea'ye geri dönerken, geçmişte Fatih Terim ile kötü bir hukuku olan Carlo Ancelotti takımın başına geçti.

      Juventus'ta transfer dönemi sonrası takımın daha da güçlendiğini söylebiliriz. Şampiyon takımdan forvet Alessandro Matri dışında göze çarpan önemli bir ayrılık yaşanmazken, zaten güçlü olan savunma Torino'dan Ogbonna ve Atalanta'dan Peluso ile takviye edildi. Forvet hattı ise Carlos Tevez ve Fernando Llorente ile farklı bir çehre kazandı. U-20 Dünya Kupası'nın yıldızı Paul Pogba, aynı performansını sezon başı itibariyle kulübünde de göstermeye devam ediyor. Kısacası Juventus yeni stadı, başarılı teknik adamı ve iki sezondur yakaladığı istikrarla grubun bir diğer ağır  topu.

       Danimarka temsilcisi ve stadında Uefa Kupası kazandığımız Kopenhag ise görünürde en zayıf rakibimiz. Kadrolarında tanıdık isimler İsveçli tecrübeli defans oyuncusu Mellberg ve geçen seneki şampiyonlar ligi maçlarından hatırladığım Brezilyalı orta saha oyuncusu Claudemir. Takımın en önemli ismi olan forvet Cornelius ayrılarak Premier Ligin yeni takımı Cardiff'in yolunu tuttu. Ancak kuzey takımlarının disiplinli yapısı ve nispeten kış aylarına denke gelecek deplasman maçı Kopenhag'ında hafife alınmaması gerektiğinin kanıtı.

       Peki Galatasaray bu gruptan nasıl çıkar? Fikstüre baktığımızda aslında çıkış için uygun olduğunu söyleyebiliriz. Gala içerde Real Madrid maçı ile yapılacak. Galibiyet yada beraberlik sürpriz olur. Yani buradan hanemize puan yazmayalım. Juve deplasmanda Kopenhag'ı yener. İkinci hafta ise Cim Bom Juventus deplasmanına giderken, Real içerde Kopnehag'a fark atacaktır. İlk maçta puan alınanaması durumunda bizim için grubta havlu atma yada devam etme maçı deplasmandaki Juventus maçı olacak. Burada alacağımız bir beraberlik bizim önümüzü açacaktır. Böylece iki hafta sonunda durum: Madrid:6 Juve:4 Gs:1 Kopenhag:0 olacaktır.

      Sonraki iki haftada gruptan çıkmak gibi bir niyet varsa Kopenhag maçlarında kesinlikle puan kaybedilmemeli. Biz Kopenhag'ı her iki maçta da yenerken, grubumuzdaki devler de birbirleriyle oynayacaklar. Barnebau'da Real Madrid'in kazanacağını varsayarsak, Torino'daki Juve-Madrid maçından çıkacak beraberlik bizim için çok çok iyi olsa da Juve'nin Madrid'i yendiği varsayalım. Bu durumda Arena'daki Juventus maçı bizim için final yapacaktır. Juve-Real maçından beraberlik çıkarsa bize beraberlik, Juve yenerse bize galibiyet gerekiyor. Biz yine kötüye göre kendimizi hazırlayalım ve Juventus'un Real Madrid'i yendiğini düşünelim. Dört maç sonunda puan durumu: Real:9 Juve:7 Galatasaray:7 Kopenhag:0

     Gelelim son iki maça. Los Galacticos'un Barnebau'da bizi yenip gruptan çıkmayı garantileceğini, Juventus'un da Kopenhag'ı yeneceğini varsayarsak son maç öncesinde Juventus bize 3 puan fark atarak Arena'ya gelecektir. Ancak ikili averaj alacağımız bir galibiyette bizden yana olacağı için gruptan Madrid ile birlikte çıkacak takım biz olacağız. Kısacası bu sezonki Real Madrid maçlarından 0, Juventus maçlarından 4 ve Kopenhag maçlarından da 6 puan alırsak gruptan çıkıyoruz.Devler Ligi böyle birşey olsa gerek. Hadi bakalım çık çıkabilirsen...

Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
www.twitter.com/concalir


   

22 Ağustos 2013 Perşembe

Kurban Vikingler

 
    Türk futboluna bu sezon giren ve çözülmesi biraz zor olan  6+0+4  formülü, futbolumuza fayda sağlar mı bilinmez. Ancak bu kural yabancı futbolcuların bazılarını çok sevindirecekken, bazılarını ise fazlasıyla üzecek. Öyle ki yazının kahramanlarından bir tanesi henüz yeni transfer edilmişken takımdan ayrılmanın eşiğinde.

    Başlamadan neden bu kuralın bazı yabancılara yarayacağını açayım.Kulüpler sınırlı sayıda yabancı kullanabileceğinden bu isimleri oldukça dikkatli seçecekler. Takımlarına mümkün olan en kaliteli yabancılara katmaya çalışacaklar. Bu durumun farkında olan futbolcu ve menejerler de ülkemize gelmek için sözleşmelerinin oldukça sağlam olmasına özen gösterecekler. Bunun sonucunda yüksek bonservis bedellerinin yanına imza paraları, menejer ücretleri, yüksek yıllık maaşlar ve uzun soluklu sözleşmeler eklenecek.

    Sevinenler olacağı gibi, üzülenler de olacak demiştim. Bu isimlerin bazıları yeni transferler geldiği için gözden düşüp tribüne çıkanlar olacak. Belki şans verilse yerine transfer edilenden çok daha iyi performans sergileyebilecekken sırf eski yüz olduğu için maçı yukarıdan izlemek zorunda kalacak. Bazılarının ise oynayamadığı için milli takım kariyeri riske girecek. Kimisi maç başı ücretini alamadığı için üzülürken, kimisi piyasanın azaldığını düşünecek. Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı da ayrılıklar kaçınılmaz olacak.

    Ancak gündem de öyle iki ayrılık var ki; bence takımlarından ayrılmayı en son hak edecek iki isim olmaları rağmen, belki de gönderilmeleri kolay olduğu için tercih edilen iki İsveçli Samuel Holmen ve Johan Elmander. Holmen'in durumu fıkralık olduğundan önce Elmander'den başlayalım.

    Galatasaray kadrosunda tribüne çıkması muhtemel ismler olarak Dany, Riera, Elmander ve Amrabat isimlerini varsayalım. Bu isimlerden gönderilecek ilk isim kimdir? Bence kesinlikle Elmander değildir. Hatta gönderilmeyecek bir kişi aransa Amrabat ve Elmander yarışır. Ancak Riera'nın sağlam sözleşmesi, Dany'nin hatalara rağmen genç yaşı Elmander'i Galatasaray'da kurban yaptı. İki sezon öncesinin bionik adamı, "Golmander"i sessiz sedasız Ada'nın yolunu tuttu.Umarım Galatasaray Drogba ya da Burak'ın sakat veya formsuz olduğu dönemlerde Elmander'i aramaz.

     Gelelim diğer kurbanımız Holmen'e. Fenerbahçe'de tribüne çıkacak isimler Galatasaray'ınki kadar net olmasa da tahmin edilebilir. Alves, Sow, Kuyt ve Emenike kadroda yerleri kesin olan isimler. Kalan yedi futbolcudan ikisi onbirde, dördü tribünde ve biri de başka bir takımda yerini alacak. Takımdan gönderilmek istenen ilk isim Krasic olmasına rağmen, Galatasaray'da Riera ile başa bela olan yüksek maaşlı kontrat, Fenerbahçe'de Krasic ile gün yüzüne çıkıyor. Bu yüzden oklar zayıf halkalar Webo, Yobo ve yeni transfer(!) Holmen'e dönüyor. Üç isim de kaliteli olmasına rağmen bence Fenerbahçe'nin asıl ihtiyacı olan forvet-orta saha bağlantısını hakkıyla sağlayabilecek olan Holmen, isminin küçüklüğünün kurbanı olacağa benziyor.

Cumali Öncalır
twitter.com/concalir

13 Ağustos 2013 Salı

2013-2014 Galatasaray Kadro Yapılanması ve Oyun Planı

   

     Yabancı sınırlamasındaki değişiklikten sonra tribünde yabancı oturtmak istemeyen ancak Culio'yu göndermesine rağmen hala tribünde oturabilecek maximum sayıda yabancısı Galatasaray'ın yabancı transferi yapması sürpriz olur. Özellikle Riera ve Elmander gibi şu anda aldıkları paraları başka yerde bulamayacaklarını bilen futbolcular da takımdan ayrılmayacağına göre transfer dönemi, gelecek futbolcular bakımından Galatasaray için kapanmışa benziyor. Bundan sonra transfer yapılırsa da muhtemelen yerli ve genç isimler olacaktır.Bu durumda Galatasaray'ın geniş kadrosunu ve lig için oluşabilecek 18 kişilik kadrolara bir göz atalım.

       Bilindiği gibi sahada ve kenarda toplamda sadece altı yabancının yer alacak olması, Fatih Terim'i bu altı futbolcunun seçiminde zorlayacacaktır. Kadrodaki yabancılara bakıldığında hepsinin vazgeçilmesi zor isimler olduğunu görüyoruz. Bu durumda isime bakılmaksızın en formda olan altı kişi seçilecektir. Fatih Terim'in bunu son oynanan süper kupa maçında Amrabat'ı oynatabilmek için yeni transfer Chedjou'yu kesip yerine Gökhan Zan'ı oynatarak yapabileceğini gördük.

       Süper Kupa maçında gördük ki yabancı olarak; Muslera, Melo, Sneijder ve Drogba'nın takımdaki yerleri garanti, diğer iki isim için ise Amrabat, Chedjou, Eboue, Riera, Dany ve Elmander arasında kıyasıya bir çekişme yaşanacaktır. Bu isimler arasında Dany'nin sezon başı hazırlığını talihsiz geçirmesi ve Elmander'in alternatiflerinin istim üstü isimler olması forma bulma şanslarını oldukça azaltıyor. Amrabat'a gelince istekli oyununa biraz beceri, biraz da son topları verimli kullanmayı katabilirse bence beşinci yabancı olmaya en yakın isim. Eboue fazlasıyla deneyimli ve yetenekli olmasına rağmen özellikle geçen seneden beri devam eden kırılgan yapısı ve ilk seneye göre düşen asistçi özelliği onu gözden düşürebilir. Riera ise belki de "çakma sol bek" oluşundan dolayı kadroda değişikliğe neden olabilecek en son yabancı. Ancak Riera'nın Şampiyonlar Ligi'nde, özellikle içeride oynayacağımız maçların tamamında forma bulabileceğini düşünüyorum.

       Chedjou'nun durumu ise diğerlerine göre oldukça farklı. Asqqqqlında takımda direk oynayacak bir isim olabilecekken, yabancı sınırının kurbanı olabilir. Chedjou, Amrabat yada Eboue'nin formsuz olduğu ya da Burak'ın eski günlerine döndüğü ilk hafta kadrodaki yerini alacaktır. Ligde Arena'da oynanacak maçlarda çift forvetli sistemle oynayacak takımda Amrabat'ın yerine Sneijder kaydırılıp, Chedjou'ya yer açılacaktır. Ceza veya sakatlıklar dışında yabancıların seçiminde büyük farklılıklar olabileceğini düşünmüyorum.

      Gelelim kadronun diğer tarafı, yerlilerin seçimine. Semih ve Selçuk takımın yerli bankoları. Hakan Balta ise aslında ilk onbirlik bir performansa sahip olmamasına rağmen üçüncü banko(!). Geçen senenin onbire direk yazılan iki ismi Burak ve Hamit'te ise durum bu sene farklı. Özellikle Emirates Cup maçları ve Fenerbahçe maçında başarıya ulaşan tek forvetli sistem, zaten formsuz olan Burak'ı, mutsuz bir yedeğe dönüştürebilir. Bu durum da yedek kalmasına rağmen elinden gelenin en iyisi yapmaya çalışan Umut'u, oyuna alınacak ilk forvet seçeneği haline getirebilir. Bu yüzden Burak'ın formayı kapması için yine çok çalışıp, son iki sezonun kralı olduğunu Fatih Terim'e hatırlatması lazım. Aksi takdirde üç yıllık peri masalı son bulabilir ve her zamanki gibi futbol kibiri affetmez, çalışmayı ödüllendirir. Hamit ise hala kariyerinin kredisini kullanmaya devam ediyor. Ancak bu kredinin suyu çekilmek üzere. Hazırlık maçlarının hiçbirinde kendini gösteremeyen Hamit, Fenerbahçe maçında yapamadıkları ile de saç-baş yoldurttu. Fatih Terim'in en güvendiği adamlardan olmasından ötürü ligin ilk haftalarnda ilk onbire yazılacağını düşündüğüm Hamit için göstereceği performans ilerleyen haftaların belirleyicisi olacaktır.

 
       Kulübede kale, defans ve forvet az çok belli iken, orta saha için çok büyük bir mücadele bizleri bekliyor. Kale için Eray, stoper için Gökhan, bek için Sabri, forvet için ise Umut'un yerleri garanti. Eray hariç bu isimlerden herhangi birinin  ilk onbirde başlaması şaşırtıcı olmaz. Özellikle Gökhan yabancı stoper'in yerine, Sabri de Eboue'nin yerine oyuna başlayabilir.  Orta saha için ise Ceyhun, Yekta, Emre Çolak, Engin, Erman Kılıç, Kazım arasında kıyasıya bir mücadele yaşanacak. Melo'nun alternatifi olabilmek için geçen sezon rakipsiz olan Yekta, bu sezon Ceyhun tarafından fazlasıyla rahatsız edilecek. Selçuk İnan ve Sneijder'in yedekliği için yarışacak olanlar ise Emre, Engin ve Erman Kılıç. Bu isimlerden Erman'ın Fatih Terim tarafından sol bekte denenmesi ve Süper Kupa finalinde bıraktığı olumlu izlenim iyi bir yedek olabileceğini gösterdi. Emre'nin hazırlık maçlarında gösterdiği olumlu performans ise mücadeleyi bırakmayacağının kanıtı. Yedeklik için en çok mücadele etmesi gereken iki isim ise geçen seneden mimliler Engin ve Kazım. Kazım sağ açıkta Hamit'ten sonra tek kanat oyuncusu olarak gözüksede kanıtlaması gereken çok şey var. Engin'in ise ilk önce akıllandığını göstermesi, sonra da iki sene öncesini anımsatacak bir performans sergilemesi gerekiyor.

Yazar notu:
  1. Muslera'nın yedeği olabilecek ve hazır Muslera-Taffarel ikilisi buradayken ondan birşeyler öğrenebilecek bir yerli kaleci bulunmalı. 
  2. Takımı gençleştirme, yerli alternatif oluşturma ve Gökhan Zan ile Hakan Balta'nın durumlarının papatya falı misali olmasından dolayı yerli ve genç olan bir stoper ve sol bek alınmalı. (Ahmet Çalık- paraya kıyıp İsmail Köybaşı)
  3. Burak Yılmaz ile açık açık konuşulup kafası burada değilse gitmesine izin verilmeli yada sıkıntısı ne ise giderilmeli.
  4. Semih-Selçuk-Emre üçlüsü kesinlikle elde tutulmalı, sözleşmeleri bitiş zamanlarına yaklaşmadan mutlaka uzatılmalı.
  5. Gelecek sezona Drogba'nın ayrılması durumunda aynı etkiyi yaratabileek bir transfer için şimdiden çalışmalara başlanılmalı.(İbrahimovic)

  Cumali ÖNCALIR
http://concalir.blogspot.com
twitter.com/concalir




     

7 Ağustos 2013 Çarşamba

2013-2014 Fenerbahçe Kadro Yapılanması ve Oyun Planı



Fenerbahçe için transfer sezonu, özellikle gelecek futbolcular bakımından bitti diyebiliriz. Forvet mevkisine düşünülen ve bütün yazımızı heba eden Cardozo transferi bana göre büyük bir şansla  Emenike ile sonuçlandı. Cardozo ne kadar iyi olursa olsun 30’lu yaşlarına gelmiş bir futbolcuya  bahsedilen paraların verilmesi çok mantıklı görünmüyordu. Çünkü yatırım olarak ölü olacaktı. Her ne kadar başarılı olursa olsun bu, Cardozo’nun son transferi olacaktı. Burada kazandığı parayı da başka bir yerde bulamayacağı için sözleşmesinin sonuna kadar kalacaktı. Emenike de ise durum biraz daha farklı. Yaş ve piyasası itibariyle buradan sonra yine kayda değer paralara bir transferi olabilir. Bu da yatırımı Cardozo’ya göre daha anlamlı hale getiriyor.
Emenike-Cardozo meselesini daha fazla uzatmadan Fenerbahçe’nin kadrosunun geneline bakarak gelecek  sezonun işaretlerine bir göz atalım. Öncelikle kadroda kalması muhtemel olan 10 yabancı  ismin kimler olabileceğine bakalım. Stoch’u PAOK’a kiralayan Fenerbahçe’de bir kişinin daha gitmesi gerekiyor. Yeni transferler Alves, Kadlec,Emenike ile birlikte Meireles, Sow, Kuyt, Baroni’nin yerleri kesin gibi gözüküyor. Bu durumda Yobo, Krasic, Holmen ve Webo dörtlüsünden biri sarı-lacivertli takıma elveda diyecek. İlerideki yeni üçlünün Sow-Kuyt-Emenike’den oluşacağını varsayarsak, herhangi bir sakatlık yada ceza durumuna karşı Webo takımda tutulacaktır. Krasic’te ise sözleşmesinden dolayı başka takımla anlaşması zor olacağından, en zayıf iki halka yani Yobo veya Holmen’den biri ayrılacaktır.

Geniş kadroya yeniden göz atacak olursak;
Yabancılar: Alves, Kadlec, Meireles, Baroni, Krasic, Sow, Webo, Kuyt, Emenike, (Holmen yada Yobo)
Yerliler: Volkan, Mert, Serkan, Egemen, Bekir, Serdar, Gökhan, Hasan Ali, Topal, Topuz, Selçuk, Emre, Alper, Caner, Salih, Recep

                Ortalama 26 kişilik bir kadroyla sezona başlayacak olan Fenerbahçe’de 11’in nasıl şekilleneceği orta saha dışında tahmin edilebilir görünüyor. Ancak  4-3-3  diyebileceğimiz bir sistem tercih eden  takımda, 9 alternatiften 3 kişinin seçileceği bir yerde problem olacağını zaten her üç Fenerbahçeli’den dördü(!) söylüyor. Ancak iki Salzburg maçı ve PSV maçlarındaki birkaç denemeden hangilerinin başarılı, hangilerinin başarısız olacağı ile ilgili bazı ipuçları edindik. Örneğin kesici ön libero mevkisinde Emre’nin oynamayacağını, öndeki üçlünün arkasında yabancı olacaksa Baroni, yerli olacaksa Salih’in tercih edilmesi gerektiğini, Eskişehirspor’da Ersun Hoca’nın Hürriyet’e verdiği iki stoperin arasına gelebilen ön libero stiline en uygun adamın Topal olduğunu gördük. Yani orta sahadaki ilk isim bence Topal’dır. İkincisi sezon başı formuyla Meireles ve ve yine bence yeni transfer olması bakımından Alper’dir. Baroni bu kadroda tercih edilmek istenilmesine rağmen sınıra takılacaktır.

                Defans  ve ofans yerleşmesinde ise roller daha belli gibi. Geride Volkan, Alves, iyileşince Egemen ve Gökhan, Kadlec. İleride ise Sow, Webo, Kuyt üçlüsünde Emenike muhtemelen Webo’nun yerini alacaktır.  Bu durumda yedek kulübesi lig için Mert, Bekir, Hasan Ali, Emre, Alper, Caner, Salih olacak gibi görünüyor. Avrupa için ise muhtemelen Hasan Ali ve başka bir yerli yerine Baroni ve Webo yer alacaktır. Hatta Baroni Alper yerine ilk onbire dahi geçebilir.

                Sezon başlamadan Fenerbahçe ile ilgili gördüklerim bunlar. Ancak eğer transfer yapılmazsa kadronun ciddi problemleri de yok değil. Özellikle forvet mevkisindeki yerli alternatifin hiç olmayışı ciddi bir handikap. Sağ bek konusunda da aynı handikap olmasına rağmen Bekir ve Topuz ile orası idare edilebilir. Ancak her ikisinin de bir Gökhan Gönül olmadığını biliyoruz. 

Yazar Notu: İki senedir şampiyonluğu rakibine kaptıran Fenerbahçe için öncelik kesinlikle lig şampiyonluğudur. Avrupa kupasında geçen seneki gibi ya da ona benzer bir başarı başta Aziz Yıldırım olmak üzere Fenerbahçelilerin büyük çoğunluğunu tatmin etmez. Dolayısıyla Avrupa kupalarına erken bir veda ya da CAS’tan gelecek olası bir men durumu şampiyonluk adına(imaj adına büyük bir eksi olduğunu kabul etmekle birlikte)  Fenerbahçe hanesine büyük bir artı kazandıracaktır. Aksi takdirde mücadele edilecek birçok kulvar Fenerbahçe’yi geçen sene olduğu gibi çok yorup, beklenmedik puan kayıplarına neden olabilir.

Cumali ÖNCALIR
http:concalir.blogspot.com
www.twitter.com/concalir