17 Mart 2013 Pazar

125 Kuruşa Süper Lig

     




          "Mümkün değil" demeyin. Evimizde izleyebilmek için en az 50-60 TL, dışarıda bir mekanda izleyebilmek için en az 5-6 TL harcadığımız ligimizi ayda 1 TL 25 Kr'a izlemek gerçekten mümkün.
        
         Yayıncı kuruluş, yayın haklarını alabilmek için 215 milyon dolar yani 400 milyon TL gibi bir para ödedi. Bu bedeli 4 yıl için ödediğini düşünürsek, yıllık 100 milyon TL eder.

         Ülke nüfusumuzu 80 milyon, her evde de 8 kişi olduğunu varsaysak bile en az 10 milyon aile eder. Herkesin evinde elektrik olduğunu düşünürsek, aynı sayıda (10 milyon) elektrik abonesi var demektir. Yani 10 milyon kişi yıllık 10 TL verirse, yayıncı kuruluşun kulüplere verdiği 100 milyon TL'yi topluyoruz.

         Peki ödemeyi nasıl yapacağız? Bilinidiği üzere ligimiz sekiz ay sürüyor. Bu sekiz ay boyunca, elektrik faturalarımızdan kesilecek 1,25 TL ile maçlar şifresiz, herkesin televizyonunda birinci sırada kayıtlı devlet kanalımız aracılığı ile evimize gelebilir.

       Bir ekmeğin 70 Kr, bir küçük suyun 50 Kr, bir litre benzinin 5 TL olduğu ülkemizde, bu hesaba kimsenin hayır demeyeceğini düşünüyorum. İşte ligimizi izlemek bu kadar ucuz olabilir. Yeterki istensin.

Cumali ÖNCALIR

13 Mart 2013 Çarşamba

Az Olsun, Hep Olsun


       Birinci Schalke maçından sonra oluşan ortamın, Galatasaray için çok da olumsuz olmadığını ve turun ortada olduğunu söylemiştim. Kuradan sonra Schalke'nin çantada keklik olduğu zannedilerek yapılan yorumlar, ilk maçta alınan 1-1'lilk skorla kaybedilen avantaj sonrası eleştiriye dönüşmüştü. Drogba-Sneijder transferlerinin gereksiz, başarısız olduğu söyleniyordu.



       Kaybedilmesi de kazanılması kadar normal olan rövanş maçında gelen tur ise yine herşeyi toz pembe yaptı. Gelecek takıma göre yarı final, hatta final hesapları yapılmaya başlandı. Drogba-Sneijder yatırımlarının doğruluğu, turdan gelen paraların bu oyuncular için yapılan masrafları karşılayacağı söylendi. Henüz dört gün önce boş kaleye topu yuvarlayamayınca "Galatasaray'ın Golcüsü" bile olamayan Burak Yılmaz birden bire "Şampiyonlar Ligi'nin Gol Makinası" oldu. Direğe vurup geri gelen topları atarken "bitmiş" denen Hamit, top içeri dönünce "füzeci" oluyor ve kariyeri hatırlanıyordu.


       Netice itibariyle Galatasaray tur atladı ve Nisan ayının ortalarına kadar Avrupa'da isminin duyulmasını garantilemiş oldu.Muhtemel rakiplerine baktığımızda hepsinin birbirinden zorlu ekipler olduğunu görüyoruz. Ama bence asıl rakip bu sene  başımızı defalarca yakan Arena'nın zemini olacak.


       Peki bundan sonra hedef ne olmalıdır? Yarı final yada final mi? Bence kesinlikle süper lig şampiyonluğu olmalıdır. Çünkü Avrupa'da başarı; her sene oralarda olup, büyük paralar kazanıp, büyük oyuncuları rahatça kadroya katabilmek demektir. Bir taraftar olarak 12 senede bir çeyrek final görmektense, her sene gruplardan çıkmayı yeğlerim. Kısacası Avrupa'da yürüyüşümüz az olsun ama hep olsun.


CUMALİ ÖNCALIR


 

11 Mart 2013 Pazartesi

Tabaktaki Son Lokma

          Bildiniz siz onu. Özellikle kişiye özel servis tabaklarının bu kadar yaygın olmadığı, herkesin aynı tabaktan yemek yediği dönemlerde yemeğin sonunda herkesin yemesi için birbirine bıraktığı o son lokma vardır ya. İşte bu sene ligimizin hali tam o son lokma gibi. Herkes aslında çok yemek istiyor ama ayıp olmasın diye midir bilinmez diğerine bırakıyor.

         "Aslan" genelde Cuma'dan oynadığı için ilk o ikram ediyor son lokmayı. Fakat tam iştahla saldırmasını beklediğimiz "kanarya"  hiç canı istemiyormuş gibi davranıyor. Bir hafta önce yemek için saldıran "kartal" bu sefer oralı bile olmuyor. Lokma ortada kalıyor, herkes birbirine bırakıyor. Tamam artık bu sefer biri yer bunu dediğimiz hafta yine kimse kimseyi kırmıyor. Lokma gene ortada.

         Şu anda masanın etrafında görünen üç talip var. Fakat birbirlerine bu kadar nazik davranıp, son lokmayı yemekte gecikirlerse, lokmayı tadına daha önce bir kere bakmış aç bir "timsaha" kaptırabilirler...

Not: Bu yazıyı FB-Bursa maçından önce yazmıştım. Kanarya ne kadar istediğini gösterdi. Timsah az geri çekildi. Ama son lokma hala tabakta. Bakalım neler olacak.

CUMALİ ÖNCALIR

İki Kral Aynı Kader

       
       Kaybedilen Gençlerbirliği maçında gözlerden kaçan küçük bir ayrıntı vardı. Burak Yılmaz'ın maçın sonlarına doğru taraftarla arasında geçen münasebet. Eğer yanlış görmediysem skordan dolayı gergin olan taraftar Burak'ın oyunundan da memnun değildi ve gösterdiği efordan dolayı mantıklı düşünemeyen Burak,  uğultular karşısında tribüne el-kol hareketleri yaptı.

        Büyük takımlarda oynayan futbolcuların belki de yaşadığı en büyük sorun, işler iyi gitmezken karşılaştıkları yıkıcı eleştirilerdir. Futbolcu eleştirilmez, eksikleri söylenmez demiyorum. Elbette söylenir ama futbolcunun yaptıkları birden silinmez . Maç kazanıldığında girip kaçırdığı pozisyonlar için "çok pozisyona giriyor" , maç kaybedildiğinde ise aynı pozisyonlar için "beceriksiz, futbolcu değil" gibi tabelacı görüşler onlara zarar veriyor.

         Bahsi geçen talihsizliğe yada bence haksızlığa yıllarca maruz kalmış bir başka isim Hakan Şükür. Kazandığı şampiyonluklar, milli takım ve uluslararası başarıları bile onu acımasız eleştirilerden kurtaramadı. İşi gol atmak olan bir insanın Galatasaray forması altında oynadığı 392 maçta 228 gol bile onu başarılı yapamadı. Goller dışında asist ve hücum presi anlatmıyorum bile.

       Yeni Kral'ımıza tekrar dönelim. Bence Galatasaray kariyerine harika bir başlangıç yaptı. Normalde yabancı transferlerimize alışma süresi diye verdiğimiz bu kısa zamana o çok önemli işler sığdırdı. Çıktığı 28 maçta 21 gol bu görüş için yeterli sanırım. Özellikle şampiyonlar ligi maçlarında "çalışmıyor" denen kafasını iyi çalışır hale getirerek takımına en azından Mart ayını gösterdi. Eksikleri yok mu? Oldukça fazla. Ama bence kesinlikle futbolcu ve çok iyi golcü. Burak'a tavsiyem büyük takımda Türk oyuncu olmanın her zaman mükemmel olmak gerektirdiği gerçeğini kabullenmesi. Bir insan da sürekli mükemmel olamayacağına göre yapılan haksızlığa kulak asmamalı ve çok çalışmalı. Ve en önemlisi idol olarak kabul  ettiği Hakan Şükür ile aynı kaderi yaşamamak için bol bol dua etmeli.

CUMALİ ÖNCALIR

8 Mart 2013 Cuma

Sıra Fener'de Mi Ne?

        
        Milenyumun başındaki final yürüyüşümüz ve o unutulmaz başarılarımız hala dün gibi aklımda. Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi grubundan son anda çıktıktan sonra, o zamanki ismiyle UEFA Kupası'nda gösterdiği performans gerçekten inanılmazdı. Hiç mağlup olmadan, özellikle deplasman maçlarını çok iyi oynayıp galibiyetler alıyordu. İç sahada oynanacak maçlara çok da bir iş kalmıyordu açıkçası.
 
         Plzen karşısında izlediğim Fenerbahçe, bana o zaman izlediğim Galatasaray'ı hatırlattı. Neredeyse hiç pozisyon vermeden, oyunun tamamına hükmedip, kendine yarayan skoru alarak yurda dönmek. İşte bu bir turnuva takımının yapması gereken tek şey. Aykut Hoca'nın aslında oynamak istediği futbol. Dikkat ederseniz yaptığı tüm açıklamalarda sakin olmanın, cümbür cemaat hücum etmemenin öneminden bahsediyordu. Galiba takımı istediğini Avrupa Ligi maçlarında sahaya sergilemeye başladı.

         Şimdi birçok kişi Fenerbahçe' nin buraya kadar gelmesinde ki en büyük etkenin rakiplerinin kolay olması olduğunu söyleyecek. Bence bu tamamen yanlış bir görüş. Sakın Plzen'in Napoli'yi, Bate Borisov'unda Munih'i yendiğini söyleyeceğimi zannetmeyin. Ben Fenerbahçe'den bahsediyorum. Limassol, Marsilya, Gladbach ve Plzen deplasmanlarından galip, on kişi oynadığı Bate Borisov deplasmanından da beraberlikle ayrılan bir takımın başarısından bahsediyorum. Ayrıca takımların başarılarını dönemsel değerlendirmek gerekir. Galatasaray'ın yarı final oynadığı Leeds, şu anda ülkesinin ikinci liginde. Mallorca ise İspanya'da orta sıra takımı. Ayrıca o zamanki forvetlerinin de Webo-Eto'o olduğunu unutmayalım.

         Kısacası son 16'daki takımların isimlerine değil, performanslarına baktığımda Fener'e rakip olabilecek en ciddi ekiplerin Tootenham, Lazio ve Zenit olduğunu görüyorum.  Bu takımların hiç biri Fnerbahçe'nin kesin eleneceği takımlar değil. Ayrıca takım sayısı azaldıkça, takımın motivasyonun da artacağı kesin. Avrupa'da buraya kadar gelinmişken, ligdeki şampiyonlukta bir kenara bırakılıp UEFA kupası için mücadele edilebilir. Çünkü sanki sıra Fener' de gibi duruyor.

CUMALİ  ÖNCALIR
       

   

4 Mart 2013 Pazartesi

MOU' dan Geriye Kalanlar

       Futbolla çok fazla alakası olmayan birine bile sorsanız şu anda Real Madrid'in teknik direktörünün kim olduğunu bilebilir. Bu durum söz konusu ismin sadece bir teknik direktör değil, aynı zamanda bir fenomen olmasından kaynaklıdır. Ancak geçen sene Şampiyon Ligi şampiyonu olurken Chelsea'nin başında kimin olduğunu sorsanız doğru cevap alma olasalığınız neredeyse sıfırdır. Aslında o kupanın Londra'ya gelmesinde Mourinho' nun da büyük payı olduğunu söylemek yanlış olmaz.
   
       2004 yılında takımın başına geçer geçmez "Mavi" leri tam elli yıldır özlemini çektikleri lig şampiyonluğuna, hem de iki kez üst üste ulaştıran Jose Mourinho'nun taraftarda yeri bir başkadır. Onun kurduğu efsane kadrodan geriye, geçen sezon şampiyonlar ligi kupasını yoktan var edip Matteo'nun kariyerine hediye eden Drogba'nın da takımdan ayrılması ile  Terry, Cech, Cole, Lampard gibi futbol yaşamlarının son demlerini yaşayan oyuncular kaldı.

      Fenomen teknik adam ayrıldıktan sonra eski günlerini mumla arayan bir diğer kulüp ise İtalyan devi İnter. Gerçi artık dev denebilir mi emin değilim. Son okuduğum John Carew'in transferi ile ilgili söylenti, bana İnter' in durumunun gerçekten kötü olduğunu düşündürdü. Bunu düşünürken forvet hattının (Rocchi, Milito, Palacio, Cassano) yaş ortalamasının 33 olduğundan habersizdim. Devler ligini kazanan kadronun Eto'o, Maicon gibi yıldızları, "o"  gidince ardından apar topar kaçar gibi ayrıldılar. Aynı Chelsea'deki eski yıldızlar gibi Zanetti, Cambiasso, Stankovic de İnter'de emekliliklerine gün sayıyorlar.

      Gelelim Real Madrid'in akıbetine. Kazanılan son iki El-Classico'dan sonra sular durulmuş olmasına rağmen daha öncesinde Murinho ciddi anlamda eleştiriliyor ve ayrılması isteniyordu. Bana göre Madrid'de de oldukça başarılı bir dönem geçiren Moruinho'nun burada biraz daha kalması lazım. Yoksa eflatun-beyazların da sonu yukarıdaki örnekler gibi olabilir. Casillas, Alonso, Pepe de burada emeklilik bekleyecek isimler için ideal görünüyor

   

İNTEResan bir takım...

       Avrupa'nın en büyüğü olup, kendi ligini sürklase ettikten sonra birden bire bu kadar büyük bir düşüşe geçen  başka bir takım var mıdır bilmiyorum. Daha da ilginci teknik direktörü, takımındaki 9-10 futbolcu ile "akran" olan bir kulüpten, İnter' den bahsediyorum.

       Takımların yaş ortalamalarının yüksek olması İtalyan futbolunda genelde görülen bir durumdur. Maldini, Costacurta, Brindelli gibi isimler yaşları kemale ermiş olmasına rağmen futbola devam etmeleri ile hatırlanırlar. Şimdi de onların izinden giden isimler de yok değil. Pirlo, Buffon, Ambrosini hiç futbolu bırakacak gibi durmuyorlar.

        Büyük takımların çoğunda yaşlı daha doğrusu tecrübeli oyuncular olabileceğini kabul ediyorum. Örneğin Manchester United ile bir yıl daha sözleşme yenileyen Giggs takım için eskisi kadar önem arz etmese de kadroda bulunabilir. Ya da Juventus takımının genç ayaklarına maestroluk yapan Pirlo'ya da bir sözüm yok. Benim lafım direk İnter'e ve kadrosuna.

        İnter'in 30 kişilik kadrosu yaşı 18-24 arasında olan 7,  25-30 arasında olan 9 ve geri kalanlarının hepsinin 30'dan büyük olan futbolculardan kurulu. Sayılara bakınca sıkıntı yokmuş gibi görünebilir. Genç oyuncular takımın yarısından fazla görünüyor. Fakat sahaya çıkanlara baktığımzda durum içler acısı.

        39' luk Zanetti hala takımın önemli bir parçası. 36'lık Samuel hala savunmada. Cambiasso kel olduğundan yaşını göstermiyor ama yaşı 32. Stankovic 34, Chivu 32. Forvet hatıında işler daha kötü. En genç isim Cassano 30, Palacio 31, sakat Milito 33 ve yeni transfer(!) Rocchi 35 yaşında. Teknik direktör Stramaccioni ise 37.

        Ezeli rakipleri Milan sancılı da olsa bu gençleşme süreçlerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Fakat İnter hala John Carew'i trasnfer etmeye çalışıyor. Durum böyle giderse, İnter'in antreman tesislerine bir de emekli kahvesi gerekeceğe benziyor.

CUMALİ ÖNCALIR