14 Mayıs 2013 Salı

"Lig" Aktı, Yatağını Buldu

 

   Sezon içinde birçok kez kendi kendime "ne lig oluyor be, kimin kimi yendiği belli değil" dediğimi hatırlıyorum. Hakikaten de öyleydi. Ligin büyük takımları neredeyse yarışa girmişçesine puanlar kaybediyordu. Spor programlarında her hafta en az bir büyük takım yerden yere vuruluyordu. Birçok Anadolu takımı ile ilgili de "ligin flaş ekibi" yakıştırmaları yapılıyordu. Az paraya kurulan kadroların ne kadar başarılı olabileceği örnek gösterilirken, çok para harcamanın başarıyı yakalamak için doğru tercih olmayacağı büyük takımlar üzerinden anlatılıyordu.

    Ligin ilk yarısında en çok akılda kalan takımların başında Antalyaspor geliyordu. İlk yarıda ligi üçüncü sırada tamamlayınca Mehmet Özdilek'te ısrar edilmesinin istikrarı da beraberinde getirdiği ve iyi bir izleme komitesinin neler başarabileceğinden bahsediliyordu. Gerçekten bedavaya aldıkları futbolcuların kalitesi ve takıma katkılarını görünce büyükler bu adamları nasıl farkedemiyor deniyordu. PSV'den Amrabat'la takım arkadaşı olan Aissati'yi izleyince "Keşke Galatasaray, Amrabat yerine bu adamı alsaydı." cümlesini defalarca kurduğumu hatırlıyorum. Hele hele Lamine Diarra. İlk yarı itibariyle ligdeki ilk beş forvetin arasına girmesi kaçınılmaz görünüyordu.

     Flaş ekiplerimizin bir diğeri adına yakışır bir şekilde flaş sonuçlara imza atan Karabükspor'du. Lua Lua'nın önderliğinde gittikleri büyük statlarda üçer üçer atıp geri evlerine dönüyorlardı. Hatta bir Anadolu takımına az nasip olacak şekilde manidar t-short'lar bastırıp abilerini utandırıyorlardı bile.Ahmet İlhan'ın geçen sene ligden düşen bir takımın oyuncusu iken, Karabükspor ile birlikte milli takıma kadar yükselmesi takımın boş olmadığını gösteriyordu. Mesut  Hoca'nın bilge teknik adamlığının takımın bu durumda olmasına katkısından bahsediliyordu.

     Eskişehirspor'un  ise kurduğu, daha doğrusu yaptığı birkaç takviye ile daha güçlü hale gelmiş kadrosu ile belki de kupa serüveninden istediğini elde ederek en azından Avrupa kupalarını hakedecek bir yere gelebileceği düşünülüyordu. Yeni yöneticileri ve dünya yıldızı sayılabilecek futbolcuları ile ligin yeni ama gözde ekibi Kasımpaşa'nın projesinin ve vizyonunun büyük olduğundan bahsediliyordu. Hatta bu uğurda başarılı olduğunu düşündüğüm Metin Diyadin'in görevine ansızın son verilip, Kayseri'de başarısız olup görevi bırakan Shota ile anlaşılması bizim farkedemediğimiz bir "vizyon" büyüklüğü olabileceğini düşündürüyordu.

     Peki bu süreçte arka arkaya puan kaybeden, sezon ortasında hoca değiştiren, hatta birinden ligden bile düşebilir diye bahsedilen, küçüldüğü söylenilen büyüklerimize ne oldu? Beşiktaş'ın ligin bitimine 8-9 hatfa kala, kalan maçlarından en fazla 5 puan alabileceği yorumcular tarafından dile getiriliyordu. Fenerbahçe galibiyeti sonrası Beşiktaş için şampiyonluk hesaplarına başlayan yorumcularımız sonraki hafta puan kaybından sonra Avrupa Ligi'nin bile zor olduğundan, Fener'in İ.B.B. mağlubiyetinden sonra ise Kartallar için Şampiyonlar Liginin hayal olmadığından bahsediyolardı. Ligden düşecek gözüyle bakılan Trabzon Tolunay Hoca ile realist bir hedef koyup kupaya odaklandı ve istediğini aldı. Ancak ligde biraz daha sıksa ilk 4 içinde olmaması için hiçbir neden yoktu. Bursaspor ise başına gelen onca badiren sonra ligi son 4-5 yıldır alışkanlık haline getirdiği ilk dörtte bitirmeyi başardı ve merhum başkanlarına verdikleri sözü tuttular.

      Onca sürprize, flaş takıma, vasat büyüklere rağmen lig yine aktı ve yatağını buldu. Sene başında dışardan bir adama objektif bir yorum yaptırsak da bundan daha farklı bir tahminde bulunmazdı heralde. İki en büyük Şampiyonlar Ligi'ne, sonraki üç büyük ise Avrupa Ligi'ne. Kısacası bu sene de sürpriz yok, yine bilindik son var.

Cumali Öncalır
http://concalir.blogspot.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder